ARABAYLA AVRUPA GEZİSİ YOL NOTLARI 8
Amsterdam’ dan Brüksel’e
Kahvaltıdan sonra Hollanda’nın 2. büyük
kenti olan Roterdam’a doğru yola çıkmadan önce arabanın yağını, suyunu kontrol
ediyorum. Hemen yanımda kendi arabasını kontrol eden adamla selamlaşıyoruz.
Nerelisin? Nereye gidiyorsun? Diye soruyorum. Amaç öğrendiğim üç beş İngilizce
cümleyi kullanmak. Ayak üstü kısa bir muhabbet. Prag’lıymış. Brüksel’e
gidiyormuş. Türkiye’de Kapodokya’ yı görmüş çok beğenmiş. Hanım da yanıma
geliyor. Biz de Prag’ı çok beğendiğimizi söylüyoruz. Memnun oluyor.
Bende
İngilizceyi söktüm mü ne?!!!!.
Amsterdam Roterdam arası 75 km . 51.923415,4.484362
koordinatıyla bir saat sonra Roterdam merkezdeki park yerine varıyoruz.
Parkmetreyi yine çözemiyorum.
Tamam, araç plakasını girmek gerekiyor. Onu anladım ama para atacak delik yok,
Kredi kartını bir türlü kabul etmiyor…
İlk izlenim, Roterdamlılar
çok yardımsever. Hemen yardıma gelen biri sorunu çözüyor.
Roterdam, 2. Dünya Savaşı’nda Almanlar tarafından
bombalanarak yerle bir edilmiş. Savaştan sonra değişik mimari üsluplarla
yeniden inşa edilmiş bir kent.
Avrupa’nın en büyük limanına
sahip. 2011 sayımına göre 610 bin kişi yaşıyor.
Arabayı
park ettikten sonra Binnenrotte caddesi boyunca yürüyerek bir meydana
çıkıyoruz. Meydanın solunda şehir kütüphanesi ve az ileride de “Cube Houses”
var. Nedir bu küp evler? İnternetten biraz bilgi: “Overblaak caddesi üzerinde bulunan “küp evler” dünyanın en garip 50
binası içinde değerlendirilmektedir. Bu evler: 80’lerin başlarında Piet Blom tarafından:
şehrin çatısında yaşamak konseptiyle, 45 derece açılı olarak dizayn edilerek
inşa edilmiştir.
Dışarıdan çok ilginç olsa da, içine
girildiğinde yaşamanın zor olduğunu düşündüren mimari stildir. Çünkü: 100 metre karelik her ev:
garip yapısı nedeniyle, bu kadar bir yaşam alanı sunmaz, her yeri köşeli ve
üçgen olması hayli eğlenceli görülse de, yaşayanlar için pek cazip değildir.
Öte yandan: Hollandalılar için bu evlerde yaşamak prestij olarak
değerlendiriliyormuş.
Küp evlere giriş ücreti 10 eurodur. Kubus (Museum House) denilen ev: küp şeklindeki evlerin alışılmadık ve tam donanımlı bir gösteri evi olarak kullanılmaktadır. İçi: ziyaretçilere, o eğimli duvarlar ile bir küp evde yaşamın nasıl mümkün olduğunu göstermek için düzenlenmiştir.”
Küp evlere giriş ücreti 10 eurodur. Kubus (Museum House) denilen ev: küp şeklindeki evlerin alışılmadık ve tam donanımlı bir gösteri evi olarak kullanılmaktadır. İçi: ziyaretçilere, o eğimli duvarlar ile bir küp evde yaşamın nasıl mümkün olduğunu göstermek için düzenlenmiştir.”
Hanımlar
ücreti fazla bulup küp evi gezmiyorlar. Bol bol fotograf çekiyoruz.
Az ilerde yine adını
bilmediğim ama ilginç mimarisiyle dikkati çeken bir bina daha var. Bina
aşağıdaki fotograflarda da göreceğiniz gibi ters U harfi gibi. U’ nun kenarları
ve üstü konut. Ortadaki kocaman boşluk ise alışveriş mekanı.
Manavdan
kasaba, dönerciden börekçiye ne ararsanız var. Birçok Türk işyeri de bulunuyor.
Manavın birinde nefis kirazlar görüyoruz. Üzerinde 2.50 euro yazıyor. Hemen 1 kg . istiyoruz. Abla
tartıyor. 5 euro veriyorum, bir şeyler
söylüyor. ‘Bozuk yok mu?’ diye sorduğunu düşünüyorum. ‘Yok kardeşim, en küçük
para bu’ diye Türkçe söylüyorum. Anlaşamıyoruz. Yan tezgahtaki: “ Abi kirazın
250 gramı 2.5 euro” deyince mesele anlaşılıyor. Bırakıyoruz kirazları. Yan
tezgahtan börek alırken niye kilogram fiyatı yazmadığını soruyorum.
“Ağbi
burada kiloyla meyve alan olmaz. 250 gram , bilemedin en çok yarım kilo alırlar.”
Yarım kilo fasulye isteyince az bulup suratını ekşiten yurdum pazarcılarını
anıyorum!..
Roterdam’da
görmek istediğimiz Erasmus Köprüsü ve New York Otel de var.
Erasmus
Köprüsü dünyanın tek direkli en uzun asma köprüsüymüş. 1996 yılında açılmış.
Hotel New York, 1880 yılında deniz yollarının ofis binası olarak yapılmış. En büyük özelliği bölgede
bombardımandan ayakta kalan üç binadan biri olması.
51.904635,4.485496
koordinatıyla Erasmus Köprüsü üzerinden geçip New York otelin yanındaki park
yerine geliyoruz. Bölgede yoğun bir inşaat çalışması var. Park yeri dolu.
Duramıyoruz. Oteli şöyle bir dışarıdan görüp, fotograflayamadan Antwerp’e doğru devam ediyoruz.
Roterdam
Antwerp arası 95 km .
Roterdam’ dan 51.216603,4.418893 koordinatıyla çıkıyoruz. Burası elmasçıların
olduğu sokakta kapalı park yeri.
Antwerp,
Avrupa genelinde elmas endüstrisinin başkenti.
Telefondaki
haritaya bakarak Antwerp’in alışveriş caddesi olan Meir’e çıkıyoruz. Bu cadde
üzerinde ve ara sokaklarında yüzlerce mağaza mevcut.
Karşıdan
kulesini gördüğümüz Onze-Lieve-Vrouwkathedraal Antwerpen’i gezip geri dönüyoruz.
Meir caddesinin bittiği yerden sağa Leysstraat’ e sapıp ana caddeyi geçtikten
sonra sağdaki ikinci sokağa saparak Vestingstraat’e geliyoruz. Eğer yol
çalışmaları olmasaydı navigasyon bizi buradaki kapalı otoparka getirecekti. Cadde boydan boya kuyumcularla
dolu. Her çeşit kolye, yüzük, bileklik vs. var.
Kredi
kart şifrelerini de verip “Ne isterseniz alın.” Diyerek hanımları yalnız
bırakıyoruz!!!!...(Şaka şaka)
Caddenin
bir üstünde Antwerp’in merkez tren garı var. Muhteşem bir bina. Mutlaka gezmenizi
öneririm. Biz gitmedik ama garın hemen arkasında içinde hayvanat bahçesinin de olduğu park
var.
Garın önündeki cadde de oldukça canlı. Burada birer dondurma yedikten
sonra 45 km .
ilerideki Brüksel Weliness Apart Otel’e doğru yola çıkıyoruz.
50
dakika sonra otelin önündeyiz. Otel Türk mahallesine yakın. Etrafta ‘İstanbul
Kebapçısı’, ‘Emirdağ Köftecisi’… var. 2 odalı geniş bir daireye yerleşiyoruz.
4
kişi 2 gece için 198 euro ödüyoruz.
Brüksel’i
gezmeye Grand Place’ ten başladık. Otelin
yakınındaki Liedts tramvay durağından Legrand yönüne 93 nolu tramvayla Parc
durağında inip bakına bakına 950
m . yürüyerek
Grand Place’ e ulaşılıyor. (Bir saat geçerli bilet 2.50 euro.
Makinelerden ve araçlardan alınabiliyor. Otobüs, tramvay içerisinde ve metro
platformlarında bulunan turuncu makineden biletinizi geçerli hale getirmelisiniz.)
Barok,
gotik ve 14.Louis mimari tarzları ile yapılan meydan (Grand Place) 1998 yılında UNESCO Dünya Tarih
Mirası listesine seçilmiştir. Brüksel’in kalbi her daim kalabalık olan bu
meydanda atmaktadır ve şehrin en turistik noktasıdır.
Küçük
dükkanlardan ünlü markalara kadar birçok mağazanın bulunduğu bu meydan gündüzleri
turist ve öğrenci gruplarını ağırlar. Geceleri genellikle gençlerin akın ettiği
bir yerdir. Gece ışıklandırılmış halinin de görülmesi gereklidir.
Brüksel’de
bulunan yoğun Türk nüfusundan dolayı şehirde her köşe başında Türk
lokantalarını ve yemeklerini kolayca bulabilirsiniz. Ancak Brüksel’in nam
saldığı konulardan biri midyedir. Kaşarlı, domatesli, soğanlı… şeklinde uzayıp
giden, çeşitleri vardır. Haliyle midye yiyebileceğiniz çeşit çeşit yer de
mevcut, fakat bunlardan en ünlüsü kuşkusuz, Chez Leon.
Biz
Chez Leon çok kalabalık diye şimdi ismini hatırlamadığım bir yerde yedik
midyeyi. Açık söylemek gerekirse doymadık. Bir tabağa 10-12 tane midye, yanına
da biraz patates kızartması koymuşlardı.
Daha
önceki gelişimde Chez Leon’da midye yemiştim. Hem tadı daha güzel hem de
miktarı çok daha fazlaydı.
Grand
Place’ de yüzünüz müzeye dönük soldaki Rue Chair et Pain sokağına girerseniz,
sokağın sonunda solda Chez Leon’u görürsünüz. (Moules-frites and beer deyince
midye, patates kızartması ve bira geliyor.)
“Belçika
dedin mi akıllara gelen ikinci konu ise tabi ki bira. Bira sevin ya da
sevmeyin, burada mutlaka kafanıza göre bir şey bulacaksınız. Bunun için
Brüksel’de gidebileceğiniz en popüler ve en çok çeşide sahip yer ise kuşkusuz: Delirium. Delirium’un en önemli
özelliği, bilmem kaç bin bira çeşidi ile Guiness Rekorlar Kitabı’na girmiş
olması. “
Üç
katlı bu bira evi bira sevmeseniz bile gidip görülmeli. Chez Leon’a arkanız
dönük, sağdaki ilk sokağın içinde.
Brüksel’in
merkezi oldukça küçük ve her yer birbirine yakın olduğundan ve tüm sokaklar çok
sevimli olduğundan yürüyerek gezmek çok keyifli. Mutlaka ara sokaklara girip
kaybolun.
Brüksel’de;
tüm turistlerin olmazsa olmazı, görmeden, fotoğraf çektirilmeden geçilmeyen Manneken
Pis (İşeyen Çocuk Heykeli), var. Meydanda belediye binasının sağ yanındaki
Rue Charles Blus sokağından girip dümdüz devam ederseniz Rue de I’Etuve üzerinde, Brüksel’in bu en ünlü
heykelini görebilirsiniz.( Kalabalığı izlerseniz, bulursunuz.)
İşeyen
bir çocuğu tasvir eden, sadece 61
cm . boyundaki bu heykel bronzdan yapılmıştır.
“Kimileri tarafından sanat eseri olarak
değerlendirilen Manneken Pis eleştirilere de maruz kalmaktadır. Her şey rağmen
heykel Brüksel’in sembollerinden biri haline gelmiştir.”
Bu
civardaki çikolata ve waffle satıcılarından ağzınızı tatlandırmanız dwa şiddetle
tavsiye olunur.
Otelimizin
bulunduğu yere 10 -15 dakikalık yürüyüş mesafesinde Türk mahallesi var. Her türlü
kebap, köfte, simit, börek mevcut. Buradaki Türklerin büyük bir çoğunluğu Afyon
Emirdağ’lı olduğundan, Brükselliler Emirdağ’ı büyük bir il zannederlermiş.
Liedts Place’de eşeğine ters binmiş Nasreddin Hoca heykeli bile var.
Brüksel’deki
2. günümüzü Gent ve Brugge gezilerine ayırdık. Gent, Brüksel ile Brugge’ün tam
ortasında tarihi küçük bir öğrenci şehri. Brüksel , Gent arası 57 km . 55’
Brüksel’den
51.051317,3.728101 koor ile çıkıp, Gent
merkeze yakın park yerine geldik. Yol çalışması yapan Türk gençler plakayı
görünce ilgilendiler.
Park
ettiğimiz yerden biraz ileri yürüyüp tramvayın geçtiği caddeden (Limburgstraat)
sola devam edince, yol üzerindeki kiliseleri de gezerek eski şehre çıktık.
Gezdiğimiz
yerlerle ilgili internet notları: “Graslei: Çevresindeki kanal ve tarihi binalarıyla şehrin en güzel
fotoğraflarını veren bu bölgede uzunca gezin. Çevre sokaklarda dolanıp ara
sokaklardaki sürprizleri yakalayabilirsiniz.
St.
Nicholas Kilisesi: Kilise genellikle çok sık bakıma giriyormuş ve
konuştuğumuz lokal kişiler de bu durumdan oldukça şikayetçi. Umarız siz
gittiğinizde görme fırsatı bulursunuz. (Maalesef
bakımdaydı.)
Belfort
Kulesi: St. Nicholas kilisesinin hemen yanındaki bu
heybetli kuleden şehir siluetini görme fırsatını kaçırmayın.(Gözümüz yemedi çıkamadık.)
Gravensteen
Kalesi: Şehrin göbeğinde bulunan bu kocaman kale şehrin
ortaçağ havasını tamamlıyor.Dilerseniz içindeki işkence müzesini de ziyaret
edebilirsiniz.”
Brüksel
Brugge arası 100 km .
1.16’
Gent Brugge 43 km .
Merkeze
yakın, “Bizim Leydi Kilisesi”nin oralardaki park yerinin 51.202540,3.222307 koordinatıyla yola çıktık. Brugge’ e vardık.
Navigasyon “dönel adada 3. çıkışı kullanın “ diyor, 3. çıkış kapalı. Bir daha
döndüm gene kapalı. 2. çıkıştan devam ettim, ters yöne doğru gittik. Navi ille
de 3. çıkış diyor. Yol çalışmaları nedeniyle kapalı yollar var. Yolu bir türlü
bulamadığımızdan Brugge’ un içine arabayla giremedik. İstasyonun parkına
bıraktık arabayı. Yürüyerek merkeze (Gros Markt) indik.
Brugge
harika bir şehir. Her yeri, yürüyerek gezilebiliyor. Ayrıca 50 euroya payton
turu da yapabilirsiniz. Bot turları da var. Zaman zaman yağan yağmur altında
Brugge sokaklarında saatlerce dolaştık. Kafelerinde oturduk. Ne olduğunu
anlayamadığım bir etkinlik için Gros Markt’ a devasa bir çadır kurup meydanın o
güzel görünümünü yok etmişler. Hanımlar yine dükkan dükkan gezdiler. Biz de bir
yerde oturup gelen geçeni seyrettik.
Brugge
için şurasını görün, burasını gezin diyemiyorum. Her tarafını yürüyerek gezin.
(Yağmursuz bir güne denk getirin gezinizi.)
Meydandaki
Philipstockstraat sokağının köşesindeki
binanın içinde turist danışma var. Buradan harita ve gerekirse otobüs
bileti alabilirsiniz.
Meydandaki
Belfry kulesinin arkasındaki dükkanlarda buzdolabı süsleri ve ufak tefek hediyelikleri uygun fiyata
bulabilirsiniz.
Geceyi
Brüksel’de, Grand Place’ de sonlandırıp yarınki Köln, Frankfurt gezisi için
dinlenmeye çekiliyoruz.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder