ARABAYLA AVRUPA GEZİSİ YOL NOTLARI 7
Hamburg’dan (Jagel’den)
Amsterdam’a
Sabah uyandığımızda kahvaltımız
hazırlanmış, teyze oğlu Cengiz ve eşi
bizi bekliyor. Sağlam bir kahvaltıdan sonra Cengiz’in hazırladığı
yollukları da alarak veda ediyoruz. Hava yine ağlamaklı “Bazen yağmur nasıl hazin
yağar bilir misin? Kurşuni gökyüzünden ağlamaklı...” Demiş ya şair. İşte tam
öyle ‘ağlamaklı’ yağıyor.
Bugün
önce Bremen’e uğrayacağız. 53.085381,8.814102 koordinatıyla çıkıp 3 saat sonra 230 km . yolu aşıp Bremen tren
istasyonunun arkasındaki park yerine geliyoruz. İstasyonda tuvalet molası da veriyoruz.
Daha önce de söz etmiştim. Tuvalet ihtiyacımızı genelde Mc Donalds’larda
karşılıyoruz. Bazıları bedava olsa da büyük bir çoğunluğu 0,50 euro. Tren
istasyonlarındaki tuvaletler ise 1 euro. Burada size tren bileti alırken
kullanacağınız 0,50 euroluk bir kupon veriyorlar. Tabi bizi tren bileti
almadığımız için hiç işimize yaramıyor bu kuponlar.
İstasyonun
içinden geçip ana caddeye çıktık. Biraz ilerideki kanalın kenarında kurulu yel
değirmenini geziyoruz.
Değirmen
gezisinden sonra tramvay yolunu izleyerek ana meydana çıkıyoruz. Burada Lieben
Frauen Kirche’yi, hemen yanındaki Bremen Mızıkacıları anıtını, Belediye
binasını, St. Petri kilisesini gördükten sonra Kilisenin karşısındaki
Balgebrückstrasse’ den Weser nehrine doğru yürüyoruz. Köprüye gelince sağa dönüp
ikinci sokağa sapıyoruz. Burası Böttcher strasse.
Tekrar köprüye gelip bu sefer sola dönüyoruz. Soldan
birinci sokağa Stavendamm’a giriyoruz. İleride ufak bir meydana çıkıp sağ
ilerdeki Schnoor sokağını geziyoruz.
Bu
gezdiğimiz yerlerle ilgili internetten derlediğim bilgiler: “Bremen, Almanya Federal Cumhuriyeti'nde
büyük, işlek bir liman ve sanayi kentidir. Kuzey Denizi'nden 77 km içeride, Weser Irmağı
kıyısındaki kent Bremen eyâletinin başkentidir.
İkinci Dünya savaşının o kargaşa,
bombalanma olayında bile, Markt platz, Rathhaus, meydanındaki tarihi binalar
bombalanma riskine karşı sökülmüş, savaş sonrası da eski orijinal haline
getirilmiştir. Hitler’in seçim kazanamadığı yerlerden birisidir, Bremen.
Bremen’in nüfusu, 650 bin civarında, 35
bin’i Türk. Türklere ait bir çok iş yeri var, on dört cami ve bir çok spor
kulübü var. Bunlardan en önemlisi “Vatan Spor”.
Yerel yönetim binası “Rathaus”
Almanya’daki örnekleri arasında hatırı sayılır güzellikte bir yapı öyle ki
UNESCO dünya mirasının bir parçası olarak kabul edilmiş. Gotik tarzdaki yapının
tarihi 1405 yıllına uzanıyor. Bremen’de en meşhur yerler Marktplatz,
Böttcherstraße, Schnoor ve Schlachte’dir.
Pirinç ve çelikten yapılmış 2000 adet
çivi sizi Liebfrauen Kilisesi’nden Marktplatz’a, oradan da El İşçileri Sokağı
olarak ün salmış Böttcher Sokağı’na getirir. Bremen’de her sokak, Marktplatz’a
açılan bir kapıdır. Marktplatz, Büyük Barok ve Rönesans yapılarının yanı sıra,
alışveriş ve kafeleriyle de Altstadt’ın merkezi konumunda.”
Bremen
Mızıkacıları: “Açık ara şehrin sembolü. Altstadt bölgesinde,
Liebefrauen Kilisesi ve Belediye Binası’nın arasında kalıyor. Gözleriniz keskin
değilse, heykeli uzaktan görmeniz imkansız. Çok ufak bir heykel olmasından
dolayı, etrafındaki turistler nedeniyle dikkatinizi çekecek. Çivi yolunda
da yer alan bu heykel; Grimm Kardeşler tarafından Bremen’in en önemli parçası
haline gelmiş. Buraya kadar gitmişken, eşeğin bacağını iki elinizle birden
hafifçe okşamayı ve dilek tutmayı unutmayın. Tek bir elinizle okşarsanız,
dileğiniz gerçek olmuyor.”
Böttcher
Sokağı: “Herkese farklı duygular yaşatan, Bremen’in sanat
sokağı burası. Değişik müzeleri, bronz heykelleri, ortaçağdan kalma evleri ve
restoranlarıyla ön plana çıkıyor.”
Schnoor: “Bremen’in
büyülü sokakları ve panoramik köşesi olan Schnoor, renkli küçük evleri,
birbirinden farklı onlarca hediyelik eşya dükkanları, mikro restoranları ve
orta çağ kültürüyle sizi hemen içine alan bambaşka bir diyar. Sokak o kadar
güzel ve estetik ki, etrafa bakıp fotoğraf çekmekten yürüyemiyorsunuz.”
Kahve
molasından sonra Bremen’e veda edip Amsterdam’da konaklayacağımız Campanile
Hotel koordinatıyla yola çıkıyoruz.
Bremen’le
Amsterdam arası yaklaşık 350
km . Yollar gayet güzel. Zaman zaman yol çalışmaları var.
Konaklayacağımız
Campanile Hotel, Amsterdam’ın dışında. Kırmızı metro hattının son durağında. 3
katlı, tüm odalar dışarıdaki koridora açılıyor. Otelden ziyade yazlık siteye
benziyor. Konakladığımız tüm kentlerdeki otellerden daha pahalı. (İki kişilik
odanın gecesi 75 euro. Kahvaltı hariç.) Amsterdam’da bulabildiğim en uygun otel
buydu. Otopark geniş ve bedava. Otoparktan çıkarken kapıda, resepsiyondan
alacağınız şifreyi girmeniz gerekiyor.
Odalarımızda
biraz dinlendikten sonra resepsiyondan metro biletlerini alıp şehir merkezine
iniyoruz. Yol yaklaşık yarım saat sürüyor.
Benim
bu Amsterdam’a 3. gelişim. Her gelişte yeni yerler keşfediyorum.
Klasik
Dam Meydanı turundan sonra, Red Light turumuzu atıyoruz.
Mc
Donalds’ta karnımızı doyurduktan sonra kalabalığın akışına bırakıyoruz
kendimizi.
En
son metro 00.30’
da. Kaçırırsak otele dönmek epey zor olacak. Merkezde park yeri bulmanın
zorluğu ve park ücretlerinin pahalılığı (saati 5 euro) nedeniyle arabayı otelde
bıraktık.
Son
metroya yetişip otele dönüyoruz.
Dün
akşam marketten aldıklarımızla odada güzel bir kahvaltı yapıyoruz.
Bugün
önce Volendam ve Marken’e gideceğiz. Oraları gezdikten sonra Amsterdam
meydanlarını dolaşacağız. Hava güneşli değil ama yağmur da yağmıyor.
Volendam
deniz kenarında şirin mi şirin bir balıkçı kasabası. Amsterdam’a 23 km . 52.498890,5.079269
koordinatıyla yola çıkıyoruz. Burası Volendam’da park yeri. Üstelik ücretsiz.
Yol
üzerinde gördüğümüz yel değirmenine sapıyoruz önce. İçeri almıyorlar. Biz de
dıştan fotoğraflıyoruz.
Volendam’
da arabayı bıraktığımız yerden park etmiş olan otobüslere doğru yürüyüp sola
dönünce deniz kenarına çıkıyoruz. Limana doğru yürüyüp etrafımızı seyrediyoruz.
Sanki bir masal şehrindeyiz. Birbirinden güzel evler, çiçekler, yeşillik…
Limanda
tur tekneleri var. Marken’e giden tekneler de buradan kalkıyor. Sahil boyunca
yürüyoruz. Peynirciler, hediyelik eşya satıcıları, kafeler… Volendam’a hayran
kalıyoruz.
Volendam
Marken arası 16 km .
Marken aslında bir ada, ancak karayla bağlantısı var. 52.456292,5.104987 koordinatı
Marken’ de park yeri. Bu noktadan ileriye araç geçişi de yok. Arabayı
bırakıyoruz. Park bileti almak için makinenin başına geçiyorum. Her tarafını
karıştırmama rağmen bir türlü bilet almayı beceremiyorum. Arkamdakine sıramı
verip nasıl bilet alacak diye yandan bakıyorum. O da beceremiyor. İkimiz
birlikte en sondakinden yardım istiyoruz. Meğer arabanın plakasını da girmek
gerekiyormuş. Yardımla bileti alıp arabaya bırakıyorum. Hanımdan da ‘Ne kadar
çok oyalandın’ diye fırça yiyiyorum.
Park
yerinin yanındaki tahta köprüden geçip deniz kenarına doğru yürürken yağmur
bastırıyor. Ama nasıl yağmur?... Bir çatı altında yarım saat bekliyoruz. Biraz
hafifler gibi oluyor ama duracağı yok. Marken’i gezmekten vazgeçip arabaya
dönüyoruz.
Yağmur altında otelimize
dönüyor, yağmur dinene kadar dinleniyoruz. Yağmur dinince bu sefer 24 saatlik
birer bilet alıp metroyla merkeze gidiyoruz.
(Amsterdam’daki
toplu ulaşım biletlerini Tramvay ve otobüslerin içinden, metroda ise
istasyonlardaki makinelerden alabilirsiniz. Bir saatlik bilet fiyatı 2.80
€. 24 saatlik kart, 7.50 €, Diğer günlük kartlar
gibi gün sonunda bitmiyor. İlk kullandığınız andan itibaren 24 saat geçerli.
Bileti
kullanmaya başlamak için makineye okutmanız; başka bir araca aktarma yaparken
de biletinizin geçerli olması için indiğiniz araçta bileti makineye okutup,
bindiğiniz araçta bileti tekrar okutmanız gerekiyor. Aksi takdirde bilet
çalışmıyor. )
Tramvayla
tekrar Dam meydanına geliyoruz. Burada ki Nationaal Monument’ e anıtına yüzünüz
dönük sağdaki Kalverstraat adlı alışveriş caddesine giriyoruz. Toplam 8-9 yüz
metrelik bu caddede o dükkan senin, bu dükkan benim… bakmaktan hanımlar bir
türlü ilerleyemiyor. Bize ise mağazalar önünde dikilip beklemekten başka
yapacak bir şey kalmıyor.
Nihayet
şikayetlerimiz dikkate alınıyor ve 3 saat sonra Dam meydandaki heykelin orada
buluşmak üzere ayrılıyoruz. Zaten maçlar da var. Biz hızla geri dönüp, benim
önceki gelişimde konakladığım hostelin barına gidiyoruz.
Bir
şeyler içip maçımızı seyrediyoruz…
Hanımlar
birkaç poşetle geri geldiklerinde vakit epey ilerlemişti. Gezerken
belirlediğimiz lokantada karnımızı doyuruyoruz.
Sabah
kahvaltısı ve yolluk için bir şeyler alıp otelimize dönüyoruz.
Amsterdam
gerçekten defalarca gelinecek bir kent. Her gelişte yeni yerler
keşfediyorsunuz. Sokaklarında plansızca dolaşması, vakit geçirmesi oldukça
zevkli. Ben bu kente gene gelirim…
Sabah,
Roterdam ve Antverp’i gezip, Brüksel’e gideceğiz.