Toplam Sayfa Görüntüleme Sayısı

9 Aralık 2015 Çarşamba


DUBAİ GEZİ NOTLARI

 

Gezmek için hava sıcaklıklarının en uygun olduğunu okuduğum kasım ayında Dubai’ye 3-4 günlük bir gezi yapmak için Haziran 2015’ te araştırmalara başladım.

Birinci öncelik ucuz uçak bileti bulmak. İstanbul Dubai arasında en ucuza Fly Dubai ve Pegasus uçuyor.

Booking.com da Dubai otellerini araştırdım. Tur şirketlerinin fiyatlarına baktım, en sonunda 18-22 Kasım 2015 tarihleri arasında Joll Tur’ dan 3 gece 4 günlük gezi için kişi başı 5 yıldızlı otele 449 avroya rezervasyon yaptırdım. 4 yıldızlı otel tercihi ise 399 avroydu. İnanın bu fiyata ancak uçak bileti alınabiliyordu.

İki aile, 4 kişi gideceğiz. Programda belirtilen ekstra turlar kişi başı 90 dolar. Her gün bir ekstra tur var. Hiç birine katılmamaya karar verdik.

Daha önce gidenler; eski şehir bölgesinin, Palmiye adası ve Yelken Otel’in, Dubai Marina’nın, Emirates Mall’ün, Burj Khalifa’nin, Dubai Mall’ ün gezilip görülmesini, çölde safari yapılmasını  önermişler. Bu öneriler göz önünde bulundurularak gezilecek yerler listesi hazırlandı.

Dubai’nin iki hatlı, kolay anlaşılır metro sistemi var. Yukarıda belirtilen yerlere metro ve otobüsle nasıl gidileceğini ‘google maps’ tan çıkarttım.

Dubai’den başka Abu Dabi’de de görülecek yerleri ( Dünyanın 3. büyük camisi olan Sheikh Zayed Grand Mosque, Abu Dabi Marina’yı, Cornish, Yas Island’ı)  gezmek için araç kiraladık. Gezilecek yerlerin koordinatları belirlenip dosyalandı.

Dubai içinde ve Abu Dabi’de cep telefonuma ücretsiz indirdiğim BeOnRoad navigasyonunu kullandım. Sorun çıkarmadı. Girdiğim her yere şaşmadan götürdü.

Bir ‘aux in’ kablosu da aldım ki mp3 çaları aracın radyosuna bağlayabileyim. Müziksiz yolculuk olmaz…

Dubai’de İngiltere’de de kullanılan üç delikli prizler kullanılıyor diye okumuştum. Uygun bir adaptör aldım. (Ancak bizim kullandığımız fişler de adaptörsüz uydu.)

 

Sabiha Gökçen Havaalanı’nda Joll Tur görevlisiyle buluştuk. Biletleri ve tur programını, inişte bizi karşılayacak olan rehberin telefon numarasını verdi.

Hemen uçuş kayıtlarımızı yaptırıp pasaport kontrolünden geçerek gümrüksüz satış mağazalarını dolaşmaya başladık.

Bazı fiyatlar şöyleydi: Yüzlük rus votkaları 17, Ballantines viski 17, Jack Daniels 26, JB 19,5, 12 yıllık Chivas Regal 44, 18 yıllık 79 avro.

Givenchy 100 ml. parfüm 69,5 avro. Büfelerde küçük şişe su 4 lira.

Uçağımız tam zamanında (21.50)  Birleşik Arap Emirlikleri’nin (BAE) ticari başkenti olan Dubai’ye doğru yola çıktı.

7 emirliğin 1971 yılında İngiltere’den bağımsızlıklarını ilan ederek oluşturdukları BAE’nin başkenti Abu Dabi, en büyük ve dünyaca ünlü şehri ise Dubai’ dir.

İstanbul Dubai arası 4 saat. Dubai bizden 2 saat ileride.

Sabah saat 4.00’da Dubai Havaalanı 2. terminaline indik. ‘All Passenger’ yazan bölümde pasaport kuyruğuna girdik. Kontrol sırasında yeşil pasaportlular  hariç, retina taraması yaptılar. 2. terminalde 6 adet bavul alma bandı var. Her bant üzerinde hangi şehirden gelen uçağa ait olduğu yazıyor.

Terminalde orta büyüklükte gümrüksüz alışveriş mağazası da var. İçki satılıyor. Ancak bize göre pahalı. Rus votkalar 50 dolar civarında. Ucuz mu pahalı mı bilmiyorum ama Samsung Note 5 telefon 777 dolardı.

Sabiha Gökçende olduğu gibi burada da  kablosuz internet erişimi paralı. 6 saati 20 dirhem.(18 lira) (Gezi boyunca söylenen fiyatı 8’ le çarpıp 10’ a bölerek Türk Lirası’na çevirdik.)

 

Alanda bizi karşılayan rehberimiz  kahvaltı için İstanbul Restoran’a götürdü. Türkçe müzik, Türk garsonlar, demleme çay, kablosuz internet var.

Zengin bir kahvaltı tabağı ve sınırsız çay 35 dirhem.

Kahvaltıdan sonra tüm şehri otobüsle, rehberimizin anlatımı eşliğinde gezdik. Verilen fotoğraf molalarında güzel kareler yakaladık.



 
 
Saat 13.00’da otel kaydımızı yaptırdık. Ekstra gezilere katılmadığımız için 4 gün sonra saat 17.00 de buluşmak üzere rehberimizle vedalaştık.
Kaldığımız Sheraton Grand otel gerçekten 5 yıldızı hak ediyor. Her şey lüks, yataklar kocaman, yumuşacık….Kahvaltı muhteşem. İster Çin, ister Japon, istersen başka mutfaklardan yiyecekler var.
 
Uykusuz geçen gecenin yorgunluğunu 3 saatlik bir dinlenmeyle kısmen attıktan sonra, metroyla eski şehre gittik.
Baharatçılar çarşısını, altın çarşısını, elektronikçileri gezdik. Bizim Mahmutpaşa’nın Dubai versiyonu. Adım başı kaçak saat, parfüm, kaşmir satmaya çalışan ayakçılar var. Altın çarşısı Kapalıçarşı’yla kıyaslanamasa bile takı çeşitliliği olarak muhteşem. Çok çeşitli bilezikler, altından yapılmış örgü kıyafetler, kemerler, bileklikler…gözlerinizi alamıyorsunuz.


 
 
İkinci günü Abu Dabi gezisine ayırmıştık. Dubai’ye gelmeden önce internet üzerinden araç kiralamıştım. Ancak cumaları resmi tatildi ve şehirdeki tüm bürolar kapalıydı. Sadece havaalanındakiler açık olduğundan aracı havaalanındaki bir bürodan kiraladım. Otelde araç kiralama hizmeti verildiğini görünce ilk kiralama rezervasyonunu ücretsiz  iptal ettirdim.
Cuma sabahı 9.00’da fazla zorlanmadan anlaşarak (işaret dili sağolsun) görevliden aracı teslim aldık.
Hepsi öyle midir bilmiyorum ama petrol şehrinde araç benzinsiz olarak teslim edildi. Ancak o zaman görevlinin niye “gaz sıteyşın” deyip durduğunu anladım.
Arabaya biniyorsunuz benzin ışığı yanıyor. “Yeni mi yandı?” “Yandıktan bu yana kaç km. yol yapıldı?” “ En yakın benzinlik nerede?” bilmiyorsunuz. Sorduğumuz görevlinin tarifi kafamızı iyice karıştırıyor. “Olsun, boşver. Biz Türküz, bize bir şey olmaz” deyip yola çıktık.
Araç 2015 model Toyota Corolla. 40 bin km. de, klimalı,otomatik vites. Günlüğü 180 dirhem.
Fazla yakmasın diye okşar gibi basıyorum gaza. 5 km. kadar sonra benzinlik görüyoruz. Derin bir ohhh çekiyorum. Siz siz olun araç kiralarken dolu depo verip dolu depo alan şirketleri tercih edin. Boş depoyla hiç bilmediğin bir kentte benzinci aramak epey heyecanlı oluyor.
Dubai- Abu Dabi arası 130 km. 5 gidiş, 5 geliş 10 şeritli yol. Navigasyon her girdiğimiz adrese sorunsuz götürüyor.
Önce dünyanın 3. büyük camisi olan Sheikh Zayed Grand Mosque, ardından Abu Dabi Marina, Cornish, Heritage Village… geziyoruz. Hava kararıyor, dönüşe geçiyoruz.
 


 
Hazır araba altımızdayken Palmiye Adası’nı tekrar geziyoruz. Adanın ve Yelken Otelin gece görüntüsü muhteşem. Daha sonra Dubai Marina’ da arabayı park edip, piyasa yapıyoruz. Karnımızı da doyurduktan sonra Sheikh Zayed Bulvarında Dubai’nin o muhteşem gece görüntüsünü izleyerek otelimize dönüyoruz.
3. günümüzü; sabahtan Dubai Müzesini, Al Fahidi caddesini gezdikten sonra iki alışveriş merkezinde (AVM) geçirdik. 1) Emirates Mall, 2) Dubai Mall.  2.’si yapılmadan önce 1.’si  Dubai’nin en büyük AVM’ siymiş.
Emirates Mall’da kayak merkezi, Dubai Mall’ da dev bir akvaryum var. Detaylı bilgileri internetten bulabilirsiniz. Aynı gün ikisini birden gezmek çok yorucu oldu.
Akşamları yarım saatte bir Dubai Mall’un önünde yapılan su ve ışık gösterisi ise dünyanın en büyüğü, mutlaka izlenmeli.


 
Son gün biraz otel keyfi yaptıktan sonra Deria bölgesinde dolaşmakla geçti. Abra denilen deniz taşıtlarıyla halicin iki yakası arasında gezildi, son alışverişler yapıldı ve 16.30’da otele dönüldü.


 
 
Kararlaştırıldığı  gibi saat 17.00 da rehberimiz bizi de aldı hep birlikte havaalanına gittik. Bilet ve pasaport işlemlerinden sonra ver elini İstanbul…
 4 günlük Dubai gezimizi kısaca özetledim. Yapılması gereken ama bizim yapamadıklarımıza gelince:
1- 4x4 ciplerle çöl safarisi. (Hanım kesinlikle istemedi.)
2- Dünyanın en yüksek binasına (Burj Khalifa) çıkıp dünyaya tepeden bakmadık. (Hanım korktu.)
3- Yelken Otelde öğlen veya akşam yemeği yiyemedik. (Pahalı geldi.)
4- Skydive (Ufak bir uçakla yükselip paraşütle atlamak.) yapamadık. (Korktuk, hem de çok.)
5- Denize girmek için zaman bulamadık.
 Son birkaç notla Dubai gezi yazımı noktalamak istiyorum.
-Dubai çok temiz bir şehir. Her taraf pırıl pırıl.
-Hiç dilenci yok.
-Dünyanın en yüksek binası olan Burj Khalifa 1.5 milyar dolara malolmuş. Otoparkı üç bin araçlıkmış. Hemen yanındaki Dubai Mall ise dünyanın en büyük alışveriş merkezi. İçinde iki binden fazla mağaza var.
-Rehberimizin söylediğine göre Dubai’de işsiz yokmuş.
-Son model cipler polis aracı olarak kullanılıyor.
- Terminal 2  dönüş bölümünde oldukça büyük ve çeşitçe zengin gümrüksüz satış mağazası var
- Dubai Mall’da tuvalete gitmek isterseniz “washrooms” tabelalarını izleyin.
- Dubai dönüşü bir adet telefon, bir adet cihaz (bilgisayar, tablet vb.) getirme hakkımız varmış.
- Yeşil hat üzerindeki Baniyas metro istasyonunun yanındaki 27. cadde üzerinde ucuz hediyelik eşya ve parfüm bulabileceğiniz DaytoDay mağazaları var.
- Dünyada en çok lüks araç satılan yerlerden biri Dubai. Altın, pırlanta kaplamalı araçlar bile varmış.
- İçersinde piknik alanları, oyun alanları, yeşil alanlar, cafeler, restoranlar olan parklar var. Çöl yeşillendirilmiş. Alttan sulama yapılıyor. Tertemiz. Parkların çevresine yürüyüş parkurları yapılmış.
- Dubai’de iki tane palmiye şeklinde ada var. Ayrıca dünya haritası şeklinde bir ada daha oluşturuluyor. Palm Jumeirah tamamen deniz doldurularak yapılmış. Maliyeti 12 milyar dolar.
Adanın en ucunda bir tünelden geçilerek gidilen, dünyanın her yerinde mimarisi aynı olan,  150’ si suit, 1500 odalı Atlantis otel var. Birçok ünlünün evi bu adada.

 
 
-Abu Dabi Marinada çok güzel bir avm  var. Çadır şeklinde yapılmış. Buraya arabayla 5 dakikalık mesafede (Bazı web sitelerinde yürüyerek gidilebilir dense de o sıcakta çekilmez.) Heritage Village var. Giriş ücretsiz. Abu Dabi’nin kuruluş yıllarını anlatan görseller ve o yıllarda kullanılan objeler var. Çölden yemyeşil bir yurt yaratmanın öyküsü anlatılıyor.



 
 
- Dubai’nin gecesi de mutlaka görülmeli. En azından gece kırmızı hatlı metroya binilip etraf seyredilmeli.
-  Kırmızı ve yeşil olmak üzere iki hatlı Dubai metrosu çok modern. Tamamen bilgisayar kontrolünde çalışıyor. Bir vagonu VIP olarak ayrılmış. Biletleri daha pahalı. Hemen yanında sadece kadın ve çocukların binebildiği bir vagon daha var. Bir yöne giderken bu vagon en önde, diğer yöne giderken en arkada oluyor. İstasyonda ve vagonlarda uyarılar var.
- Abu Dabi’de karşılaştığımız 2 Türk işçi: “ Abi Ankara’nın gözünü seveyim. Her köşe başında bir büfe, her sokakta lokanta var. Burada Türk lokantasından vazgeçtik, damak zevkimize uygun olan İran lokantası bile bulamıyoruz.” Diye yakındı.
Dubai’de yeni şehir kısmında sokakta lokanta yok. Tümü alışveriş merkezleri  içinde. Eski şehir kısmında da pek lokanta yok veya bize denk gelmedi. Birkaç dönerci gördük.
-Dubai Marina’da “Köşebaşı” adında bir Türk lokantası var. Konum olarak çok iyi bir yerde olduğu için fiyatlar pahalı. (Çorba 45 dirhem 36 TL.)
- Büfelerde normal pide arası tavuk döner 15, patates kızartması 6 dirhem.
- Öğlen yemeklerini Carrefour’lardan alınacak hazır yiyeceklerle (kızarmış tavuk, balık, ve diğerleri) geçiştirdik.
- Dubai Müzesi’nin giriş ücreti 3 dirhem. Çok güzel düzenlenmiş. Eskiyi olduğu gibi yansıtmışlar. Dubai’nin nereden nereye geldiğini hayretle izliyorsunuz. Yeşil hatt üzerindeki Al Fahidi Metro Station 1 durağında inip yürüyerek ulaşabilirsiniz.


 
 
- Dubaide yıldızlı otellerin restaurantlarında alkol tüketimi var. Odadaki mini barda da 5 cl.’lik içki şişeleri vardı. Votka, bakardi 55, viski 70 dirhem. Şehirde şişeyle içki satılan yer görmedim.
-Dubai pahalı bir şehir mi? Evet. Dubai pahalı bir şehir. Rehberimizin söylediğine göre üç milyon olan nüfusun sadece %10’u Dubaili ve gerçek zenginler bunlar. Ya çalışmıyorlar ya da çok üst düzey görevlerdeler. Nüfusun geri kalan % 90’ı çalışmak için gelip yerleşen özellikle Hinli ve uzak Asyalılar. 20 bin kadar da Türk varmış. Ülkede işsiz yok. Vergi de yok. Emlak vergisi, araba vergisi, KDV, gelir vergisi…yok. (Darısı başımıza.!!)
Kullanılan elektrik, su, doğalgaz bedava. Ama yine de pahalı bir şehir.
Not aldığım fiyatlara bir göz atalım:
1-      Dubai Marina’da 1 saatlik park ücreti 20 dirhem-16 lira
2-      Çipura balık Türkiye’den geliyor kilosu 35 dirhem 28 lira, somon 67 dirhem.
3-      1.5 lt. su 1.00/1.20 dirhem. Türk markaları daha da pahalı.
4-      Abra ile halici karşıdan karşıya geçmek 1 dirhem.  En ucuz yolculuk bu.
5-      Metroda bir bölge içinde tek biniş 6, iki bölge içinde 8 dirhem. Gece 24.00’da sona eren tüm bölgelerde geçerli günlük bilet ise 22 dirhem.
6-      Günlük araç kirası 180 dirhem.
7-      Carreafur’da kg. fiyatları: Salatalık 4.75, patates 4.95, domates 6.70, havuç 6.90, soğan 3.65 dirhem. (Dubai’ de bu sebzelerle elbet işiniz olmaz. Karşılaştırma yapın diye yazdım.)
8-      Sheraton Grand otel restauranında: kırmızı şarapların şişesi 230/690, kadehi 45/80, fish and chips 120, tavuk çorbası 50, meyve suyu 29, karışık arap ızgara 150, pizza margarita 130 dirhem.
 
Bazı telefon fiyatları da şöyle:
Samsung Galaksi S6 Edge  32 GB                2499
Samsung Galaksi S6           32 GB                1999
Samsung Note 5                  64 GB                2599
Samsung Note 4                                            1449
Sony Xperia           Z3                                   1999
Sony Xperia          Z5                                    2499
      Bu fiyatları Carrefour’dan aldım. Dışarıda daha da ucuza bulunabilir.
 
Dubai gezisi ile ilgili notlarım bu kadar. Yardımcı olabildiğimi umarım.
Yeni bir gezi yazısında buluşmak üzere ‘seyahatte kalın’.
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 

25 Ağustos 2015 Salı


VARNA GEZİSİ NOTLARI...
 
Şu Varna deli etti beni,
divâne etti.
Sofrada domates, yeşil biber, kalkan tavası,
radyoda "Ha uşaklar!" Karadeniz havası,
rakı kadehte aslan sütü, anason,
uy anason kokusu!
Ahbapça, kardeşçe konuşulan dilim...
A be islâh be, islâh be hâlim...
Şu Varna deli etti beni
divâne etti...                                Nazım Hikmet

 

 

Nazım hikmetin 1951-1957 yılları arasında tedavi ve dinleme amaçlı 4 kez geldiği Varna’ya sevgili eşimin önce cesaret, sonra izin ve döviz vermesiyle 2015 Ağustos’unda kısa bir ziyaret yaptım.

Hani demiş ya Nazım Hikmet:

 Yürek değil be, çarıkmış bu, manda gönünden,

teper ha babam teper

paralanmaz

teper taşlı yolları.

Bir vapur geçer Varna önünden,

uy Karadeniz’in gümüş telleri,

bir vapur geçer Boğaz’a doğru.

Nazım usulcacık okşar vapuru,

yanar elleri…

Nazım’ın sürgün günlerinde “Neden Varna?” sorusuna memleket hasretiyle :

“Buradan boğaza giden vapurları okşuyor, memlekete selam gönderiyor ve memleket havasını burada soluyorum. ” dediği  Varna Bulgaristan’ın turizm başkenti. Sofya’dan sonra 2. büyük kenti. Karadeniz kıyısının Antalya’sı.
 

 
 
Metro ile İstanbul otogarına gelince merdivenlerden çıkıp sağa dönerseniz biraz ilerde Varna’ya seferleri olan Nişikli ve Metro turizm yazıhanelerini görürsünüz. (119 ve 122 nolu yazıhaneler) Metronun 09.00 ve 19.00’da , Nişikli’nin 9.00 ve 20.00’da Varna’ya otobüsü var. Ücret 80 TL. Dönüş içinse Varna’dan 10.30 ve, 21.30 da kalkıyor otobüsler. Ücret 50 Leva.
 
         Nişikli Turizm’in Burgaz,Varna, Dobriç otobüsü saat tam 20.00’da otogardan hareket etti. Koca otobüste toplam 10 kişi ya var, ya yok. İlk durak Çorlu. Çorlu’da otobüs tamamen doldu. Ergene, Kırklareli geçilerek Dereköy sınır kapısına saat tam 24.00’ da ulaştık.
 
Kapıda 2 otobüs, 80-85 kişi var. Tek sıra halinde iki gişede pasaportlara çıkış damgasını vurdurduk. Sınırda çıkış harcı yatırmak için PTT açıktı. Küçük de olsa bir gümrüksüz satış mağazası var.
Otobüs içinde çıkış damgalarını kontrol eden görevliden sonra Bulgaristan sınır kapısına geldik. Yüzümüze tek tek bakarak pasaportlarımızı toplayan gümrük görevlisi bürosunda giriş damgalarını vurup pasaportları gönderdi. Hiç otobüsten inmedik. Tüm çıkış, giriş işlemleri 45 dakikada biti. Bulgar gümrüğünden çıktıktan sonra şoför döviz bozdurmak isteyen olup olmadığını sorarak açık bir döviz bürosu önünde durdu.
1.91’den euro, 1.71’den dolar ve 0.61’den de Türk lirasını bozuyorlar.
Sınırdan sonra Malko Tarnova’ ya kadar 9 km.’lik yol çok dar ve hiçbir işaret yok. Malko Tarnova’dan sonra yol daha düzgün. İşaretlemeler yapılmış. Tabelalar hem Kril hem de Latin Alfabeleriyle yazılmış. Köy, kasaba adları, kalan mesafeler gösterilmiş.
Sınırdan Varna 202 km. Bu yol ortalama 4 saatte geçiliyor. Saat 20.00’da İstanbul otogarından başlayan yolculuğumuz saat 4.30’ da Varna’da son buldu.
Otobüs, Varna’da önce şehir merkezindeki Katedralin karşısında duruyor. Sonra otogara uğrayıp Dobriç’e devem ediyor. Otogarla Katedral arası 1,7 km.

 
Varna’da Interhotel Cherno More’da kahvaltı dahil geceliği 33,30 euroya kaldık. Otel Katedralden 10 dakikalık yürüme mesafesinde. Merkezi bir yerde 11 katlı, içinde kumarhanesi de olan bir bina. Sabah saat 5.00’da check-in yaptılar. Ödemenin leva ile yapılacağını belirterek döviz büfeleri açılınca para bozdurup ödeme yapmamızı istediler. Her nasılsa biz de bu anlatılanları anladık. Anahtarı alıp odaya çıktık.
 
Gerçi arama fırsatım olmadı ama gezerken karşımıza da çıkmadı, Varna’da Nazım Hikmetin kaldığı ‘Bor Otel’. Bakın ne yazmış bu otelde koca usta:
 
Şu Varna’da uyumanın yolu yok geceleri
uyumanın yolu yok
yıldızların bolluğundan, yakınlığından, parlaklığından
kumlukta hışırtısından ölü dalgaların
sedefleriyle çakıllarıyla tuzlu yosunlarıyla hışırtısı
denizde bir yürek gibi atan motor sesinden
İstanbul’dan çıkıp boğazı geçip
odamı dolduran anıların yüzünden
kimisinin gözü yeşil, kimisinin bilekleri kelepçeli
kimisinin bir mendil var elinde
lavanta çiçeği kokuyor mendil
Şu Varna’da uyumanın yolu yok gülüm
Şu Varna’da, Bor Oteli’nde
 
Ama biz çok yorgunduk, uyuduk be Nazım Usta…
 
Saat 10.00’da otelden çıktık. Açık bir döviz bürosu bulup para bozdurarak otel ücretini ödeyeceğiz. Döviz bürosu ararken Katedralin tam karşısındaki turizm bürosunu gördük. Hem harita aldık hem gezilecek yerleri harita üzerinde işaretlettirdik. Döviz bürosunun yerini de öğrenince işimiz bitti.
Otel resepsiyonunda görevli kız Türkçe biliyordu. Ondan kahvaltı yapabileceğimiz yerler hakkında bilgi de aldık.
Otelimizin bulunduğu Slivnitsa Bulvarı üzerinde biri sağda, biri solda 50 m.’lik mesafede iki Türk lokantası var. Biz otelden çıkıp sola dönünce  50 m. ilerdeki Elit Türkish Grill’e gittik.
Türkçe konuşuluyor, demleme çay, çorba, her çeşit kebap var. Fiyatlar da uygun. Eee daha ne olacak ?!
 
 
 
Yine otelin tam karşısında süper mini etekli kızların hizmet ettiği internet sitelerinde gidilmesi önerilen Happy Bar-Grill de var. Burada da balıktan suşiye ne ararsanız mevcut. Güzel, keyifli bir yer. Fish and cips ve iki biraya 15.65 leva ödedim.
Bu bulvar üzerinde bir de Ziraat Bankası var. Ama ne yazık ki ATM’sinde Türkçe dil seçeneği yok. Hani bi Fransa’da, İspanya’da olsa yadırgamam ama Bulgaristan’daki Ziraat Bankası ATM’sinde Türkçe dil seçeneği olmamasını yadırgadım.
 Varna’nın sahilinde denizle şehri ayıran büyük bir park var. İlk olarak 4 km uzunluğunda ki bu büyüleyici park Sea Garden’da gezmenizi öneririm. Tam AVM ve rezidans yapılacak gibi.!!!  Parkın içinde hayvanat bahçesi, yunus gösteri merkezi ve çeşitli aktivitelerin yapıldığı alanları da görebilirsiniz.
 Parkın önü plaj. Gece de bu plajlar bar ve diskolara dönüşüyor. Varna’nın gece hayatı buralarda yaşanıyor.
 




 
 
 
Varna yürüyerek gezilebilecek bir şehir. Sokak adlarını gösteren tabelalar Kril Alfabesiyle birlikte Latin Alfabesiyle de yazıldığından kaybolmazsınız. Kaybolsanız bile yanınızdan geçen 3-4 kişinin birinden Türkçe yardım alabilirsiniz.
 Varna’da İstasyon, Roma hamamları, Katedral, Deniz Müzesi, Arkeoloji müzesini gezdik. Bu yerlerle ilgili çok ayrıntılı bilgiler internette var. Bir iki fotoyla geçelim.
 


 
 




Varna’da kaldığım  Interhotel Cherno More otelin en üst katı kahvaltı salonu. Akşam 22.30’a kadar da lokanta olarak hizmet veriyor. Hemen bitişiğinde sabah 04.00’a kadar açık bir bar var. Manzara muhteşem. Bütün Varna ayaklarınızın altında. Otelde kalmasanız bile buraya çıkıp manzarayı izleyin.





Otelin 2. katı kumarhane. Öyle elini kolunu sallayarak giremiyorsun. Kapıdaki (Türkçe de bilen) görevli pasaportunuzu alıyor, fotoğrafınızı çekip bilgisayara işliyor ve giriş kartı veriyor. (Las Vegas’taki kumarhanelerin birçoğuna girdim, çıktım hiç kimse bir şey sormadı.)

 Kumarhaneydi, bardı, sahildeki   diskolardı derken zaten yorgun olan  bedenimi gecenin ilerlemiş bir saatinde yatağa atarak bir güzel dinlendirdim.

 Ertesi gün kahvaltı sonrası,  bana buraya kadar eşlik edip yol gösteren Hacı Abimden ayrılıp Varna’nın sahil beldesi Golden Sands’ın yolunu tuttum.

Varna’dan 409 nolu otobüs 9 numaralı yolu izleyerek 45-50 dakikada Golden Sands’a gidiyor. 15-20 dakikada bir sefer var. 3 leva. Otobüse binip oturuyorsunuz, biletçi yanınıza geliyor. Yol Varna’dan sonra bir müddet deniz kenarından devam ediyor. Kabakum Kasabası’ndan sonra ormanlık alandan geçiyor. Belli bir yerde tam sağ yaparak 9 nolu yoldan ayrılıp Golden Sands’a sapıyor. Hemen sapakta durak var. Otelinizin konumuna göre orada inebilirsiniz. İsterseniz son durağa kadar gidip, otobüsten indikten sonra bir park içinden yürüyerek sahile ulaşabilirsiniz. Her iki durakta  taksi de var.

 
Golden Sands yani Altın kum Varna’nın tatil beldesi. Her taraf yıldızlı, yıldızsız otellerle dolu.

4 km. uzunluğundaki sahil şeridi araç trafiğine kapalı. Deniz, kumsal, yol ve oteller, lokantalar, eğlence mekanları var. Sahil boyunca hediyelik eşya, mısır, dondurma vb. satıcıları da sıralanmış. Ne satıcılar ne de lokanta elemanları gelen geçeni rahatsız etmiyor.

( Gel abi, buyur, bizde ucuz, en iyisi bizimki….vb. yok.)

Her ülkeden turist var ama Rus, Alman, Makedon turistler çoğunlukta. Tabii bol miktarda Türk turist de var. Her büyük, yıldızlı otelin kumarhanesi var. En ünlüsü de sahildeki International Hotel’in kumarhanesi. Nereden bakarsanız bakın bu çok katlı bina hemen göze çarpıyor.

Sahilde  Otel Admiral’in önünden kalkan mini trenle 4 levaya sahil turu atabilirsiniz. Aynı bölgeden bineceğiniz bir başka mini tren ise iç kesimlerdeki oteller arasında yarım saatlik tur yapıyor. Bu da 4 leva.



Kumsalın yol kenarından 4-5 metre deniz kenarından ise 1 metrelik bölümlerini boydan boya ip çekerek ayırmışlar. İki ip arasına otellere ve/ veya şahıslara ait şezlong ve şemsiyeler konulmuş. Bunlar isteyenlere kiralanıyor. Günlük kirası şemsiye 8, şezlong 8, minder 3 leva. Sadece şemsiye veya sadece şezlong kiralamak da mümkün. İplerin dışındaki alan da kiralama yapmak istemeyenlere ayrılmış. Vatandaş kendi şemsiye ve şezlongunu getirip bu alanlarda güneşleniyor.
Sahil boyunca açık masaj yerleri ve masaj yapan genç kızlar var. Masajın 30 dakikası 35, 60 dakikası 70 leva.


Mevsim normallerinin üzerinde seyreden sıcaklıklar nedeniyle sahil hep kalabalık. Özellikle gençler denizin ve güneşin tadını çıkarıyor. Gerek sahilde, gerekse akşam üzerleri giyim tarzları gayet rahat. Sahilde üstsüzler, ip bikinililer arasında yüzüyor, gece süper minililerle dans edebiliyorsunuz. Herkes  rahat, herkes kendi havasında.



Golden Sands’da Hotel Varshava’da kahvaltı dahil 3 gecesi 84 euroya konakladım.


10 katlı bir bina. Sahile 500-600 m. mesafede. Yenilenme zamanı gelmiş bir otel. Çorba dahil kahvaltıda epey çeşit vardı. Ancak bir kısmının ne olduğunu bilemediğimden tatmadım. Çok fazla konfor aramadığım için ben memnun kaldım. Otel içinde döviz bürosu, havuz ve masaj hizmeti de vardı. Bahçedeki masalara otel müşterileri kendi içeceklerini getirip çilingir sofrası kuruyorlar. Bir iki Türk aile de vardı.

Beldenin her yerinde “Aldo” süpermarketleri var. Aradığınız her şeyi bulabiliyorsunuz. Diğer marketlerle de fiyat kıyaslaması yapmakta yarar var. Bazen fark olabiliyor.



Golden Sands’ta gece hayatı bir başka. Her zevke ve yaşa göre eğlence var. Erotik barlar, gece kulüpleri, parti mekanları, dansöz, her çeşit müziğin çalındığı mekanlar… Zevkinize göre bir eğlence bulabilirsiniz.

Hiçbir şey  yapmadan sadece sahilde yürümek bile oldukça eğlenceli.
Akşam 20.00’de yemekle başlayan gece yaşamı, sabah 06.00’ kadar sürüyor.



Üç gece kaldığım Golden Sands’a aslında doyamadım, ancak eşimi de çok özledim. Bu yıllık yeter bu kadar diyerek dönüş hazırlıklarına başladım.

Nişikli Turizm otobüsüyle gelmiştim. Dönüşü Metro Turizm ile yapayım dedim.

Varna’da Katedralin hemen karşısında Metro Turizm yazıhanesi var. Bulması gayet kolay. Uğradım. Burada görevli güler yüzlü, kibar ve nazik Emel Hanım’dan Cuma sabah 10.30 otobüsüne bilet aldım. Olmaz ama Varna’da karşılaşabileceğiniz herhangi bir sıkıntıda Emel Hanım’ın yardımını isteyebilirsiniz.

 Dönüş yolculuğuna geçmeden, Varna’dan neler alabileceğinize de bir bakalım:

Buraya gelirken kaşar peyniri ve ceviz çok ucuz demişlerdi. Kapıkule Sofya güzergahında yol kenarlarında  tekerlek tekerlek kaşar satanları da görmüştüm. Ama inanın Varna yolu üzerinde bir tane bile kaşar satan tezgah görmedim.

Kaşar sadece 300 gramlık paketler halinde süpermarket raflarında vardı. Üzerinde kaşkaval yazan bu paketlerden  inek kaşkavalı 5.60, keçi 5.90 koyun ise 6.20 levaydı.

Ceviz içini de Varna’da köylü pazarında sadece bir tezgahta kilosu 28 levaya buldum. Ucuz mu, pahalı mı? Siz karar verin.

Varna’da bir çok dükkanda gülden üretilen krem, sabun, mum, parfüm…vb. göreceksiniz. Eşe dosta hediye etmek için uygun objeler. Fiyatları da pek pahalı değil. Bunlar alınabilir.

 Varna otogarı merkezden 1.7 km. uzakta. 148 ve 409 nolu otobüsler otogara da gidiyor. Ücret 1 leva.  Otogar küçük bir yer ama her türlü ihtiyacınızı karşılamaya uygun.

 Otogarın hemen yanında şehir mezarlığı, arkasında da modern bir alışveriş merkezi var.

 
Dobriç’ten gelen Metro Turizm otobüsü 10.20’de Varna’dan hareket etti. 14.30 ‘da sınırdaydık. Bulgar gümrüğüne girdik. Otobüsü kapalı bir mekana çektiler. Herkes bavulunu, çantasını aldı. Sırayla x-ray cihazından geçirdik. Bavullar tekrar bagaja kondu. Otobüse bindik. Görevli yine yüzlerimize baka baka pasaportları topladı, gitti. İçerde bilgisayara işlendikten sonra pasaportlar dağıtıldı, Türk tarafına geçtik.

Herkes otobüsten inerek görevlilerin olduğu gişelere gidip giriş işlemlerini yaptırdı. Gümrüksüz mağazadan sigara, içki alışverişi yapıldı. Otobüs ayrı bir bölüme çekildi. Herkes yine bavul ve çantalarını aldı. Otobüsün tüm dolapları açıldı. Gümrük memuru tarafından kontrol edildi. Herkes bavulunu x-ray cihazından geçirdi. Tekrar bagaja yerleştirdi, yerine oturdu. Son kapıda görevli otobüse binerek  giriş damgalarını tek tek kontrol etti ve Türkiye’ye girmiş olduk.

Bulgar tarafında x-ray cihazıyla ne arandığını pek anlayamadım ama, bizim tarafta özellikle içki ve et arıyorlarmış. Eti bilmiyorum, içki gerçekten Bulgaristan’da ucuz. Ancak yurda bir litreden fazla sokmak yasak. (Otobüsün buzdolabındaki 4 şişeyi görmediler.)

Sınır kapısından sonra tek molayla saat 19.30’ da Esenlere geldik.

Yol boyunca otobüsün 2 nolu koltuğunda oturdum. Gerçi hiç otobüs kullanmadım ama 45 yıldır ehliyetli araba kullanırım ancak böyle araç kullanan şoför hiç görmedim.

9 saatlik yol boyunca hep aynı şoför otobüsü kullandı. Yedek şoför vardı amma onun sadece ehliyeti kullanıldı. Bulgaristan sınırları içinde yedek şoförün ehliyeti ile takometre kaydı yapıldı. Türkiye’ye girince zaten arabayı kullanmakta olan şoför kendi ehliyetini taktı.

Bulgaristan içinde arkadaş hız kurallarına hiç uymadı. Takip mesafesi diye bir kavramdan zaten haberi yok. Sağdan araç geçmekten hiç çekinmedi. Ama Allahı var polis noktalarının olduğu yerlerde kurallara tam uydu. ( O yollarda epey eski bir şoför herhalde, karşıdan her gelen otobüs şoförü selam verdi.)

Elinde çift telefon, bi birinle bi ötekinle sağa sola telefon etti. Sürüş anında kalem kağıt not aldı. Yanındaki misafiriyle sohbet etti. Otobüsü de bu arada kullandı…

Bir daha Metro Turizm mi? Allah korusun…

 Geldik sözün sonuna: Bir fırsat yaratıp yaz aylarında Varna’ya mutlaka gidin. Tatil yapın. Antalya’da tatil yapmaktan daha ucuza gelecektir.  Daha çok eğleneceğiniz de garanti.

Dil sorunu yaşamazsınız. Hele birazda olsa İngilizce biliyorsanız yeni arkadaşlıklara kucak açarsınız.

 Gelin isterseniz fotolardan önce başlangıçtaki Nazım Hikmet’in şiiri ile noktalayalım yazımızı.

şu Varna deli etti beni,
divâne etti.
Sofrada domates, yeşil biber, kalkan tavası,
radyoda "Ha uşaklar!" Karadeniz havası,
rakı kadehte aslan sütü, anason,
uy anason kokusu!
Ahbapça, kardeşçe konuşulan dilim...
A be islâh be, islâh be hâlim...
Şu Varna deli etti beni
divâne etti...                                Nazım Hikmet

 

 

“Seyahatte kalın.”