Toplam Sayfa Görüntüleme Sayısı

25 Ağustos 2015 Salı


VARNA GEZİSİ NOTLARI...
 
Şu Varna deli etti beni,
divâne etti.
Sofrada domates, yeşil biber, kalkan tavası,
radyoda "Ha uşaklar!" Karadeniz havası,
rakı kadehte aslan sütü, anason,
uy anason kokusu!
Ahbapça, kardeşçe konuşulan dilim...
A be islâh be, islâh be hâlim...
Şu Varna deli etti beni
divâne etti...                                Nazım Hikmet

 

 

Nazım hikmetin 1951-1957 yılları arasında tedavi ve dinleme amaçlı 4 kez geldiği Varna’ya sevgili eşimin önce cesaret, sonra izin ve döviz vermesiyle 2015 Ağustos’unda kısa bir ziyaret yaptım.

Hani demiş ya Nazım Hikmet:

 Yürek değil be, çarıkmış bu, manda gönünden,

teper ha babam teper

paralanmaz

teper taşlı yolları.

Bir vapur geçer Varna önünden,

uy Karadeniz’in gümüş telleri,

bir vapur geçer Boğaz’a doğru.

Nazım usulcacık okşar vapuru,

yanar elleri…

Nazım’ın sürgün günlerinde “Neden Varna?” sorusuna memleket hasretiyle :

“Buradan boğaza giden vapurları okşuyor, memlekete selam gönderiyor ve memleket havasını burada soluyorum. ” dediği  Varna Bulgaristan’ın turizm başkenti. Sofya’dan sonra 2. büyük kenti. Karadeniz kıyısının Antalya’sı.
 

 
 
Metro ile İstanbul otogarına gelince merdivenlerden çıkıp sağa dönerseniz biraz ilerde Varna’ya seferleri olan Nişikli ve Metro turizm yazıhanelerini görürsünüz. (119 ve 122 nolu yazıhaneler) Metronun 09.00 ve 19.00’da , Nişikli’nin 9.00 ve 20.00’da Varna’ya otobüsü var. Ücret 80 TL. Dönüş içinse Varna’dan 10.30 ve, 21.30 da kalkıyor otobüsler. Ücret 50 Leva.
 
         Nişikli Turizm’in Burgaz,Varna, Dobriç otobüsü saat tam 20.00’da otogardan hareket etti. Koca otobüste toplam 10 kişi ya var, ya yok. İlk durak Çorlu. Çorlu’da otobüs tamamen doldu. Ergene, Kırklareli geçilerek Dereköy sınır kapısına saat tam 24.00’ da ulaştık.
 
Kapıda 2 otobüs, 80-85 kişi var. Tek sıra halinde iki gişede pasaportlara çıkış damgasını vurdurduk. Sınırda çıkış harcı yatırmak için PTT açıktı. Küçük de olsa bir gümrüksüz satış mağazası var.
Otobüs içinde çıkış damgalarını kontrol eden görevliden sonra Bulgaristan sınır kapısına geldik. Yüzümüze tek tek bakarak pasaportlarımızı toplayan gümrük görevlisi bürosunda giriş damgalarını vurup pasaportları gönderdi. Hiç otobüsten inmedik. Tüm çıkış, giriş işlemleri 45 dakikada biti. Bulgar gümrüğünden çıktıktan sonra şoför döviz bozdurmak isteyen olup olmadığını sorarak açık bir döviz bürosu önünde durdu.
1.91’den euro, 1.71’den dolar ve 0.61’den de Türk lirasını bozuyorlar.
Sınırdan sonra Malko Tarnova’ ya kadar 9 km.’lik yol çok dar ve hiçbir işaret yok. Malko Tarnova’dan sonra yol daha düzgün. İşaretlemeler yapılmış. Tabelalar hem Kril hem de Latin Alfabeleriyle yazılmış. Köy, kasaba adları, kalan mesafeler gösterilmiş.
Sınırdan Varna 202 km. Bu yol ortalama 4 saatte geçiliyor. Saat 20.00’da İstanbul otogarından başlayan yolculuğumuz saat 4.30’ da Varna’da son buldu.
Otobüs, Varna’da önce şehir merkezindeki Katedralin karşısında duruyor. Sonra otogara uğrayıp Dobriç’e devem ediyor. Otogarla Katedral arası 1,7 km.

 
Varna’da Interhotel Cherno More’da kahvaltı dahil geceliği 33,30 euroya kaldık. Otel Katedralden 10 dakikalık yürüme mesafesinde. Merkezi bir yerde 11 katlı, içinde kumarhanesi de olan bir bina. Sabah saat 5.00’da check-in yaptılar. Ödemenin leva ile yapılacağını belirterek döviz büfeleri açılınca para bozdurup ödeme yapmamızı istediler. Her nasılsa biz de bu anlatılanları anladık. Anahtarı alıp odaya çıktık.
 
Gerçi arama fırsatım olmadı ama gezerken karşımıza da çıkmadı, Varna’da Nazım Hikmetin kaldığı ‘Bor Otel’. Bakın ne yazmış bu otelde koca usta:
 
Şu Varna’da uyumanın yolu yok geceleri
uyumanın yolu yok
yıldızların bolluğundan, yakınlığından, parlaklığından
kumlukta hışırtısından ölü dalgaların
sedefleriyle çakıllarıyla tuzlu yosunlarıyla hışırtısı
denizde bir yürek gibi atan motor sesinden
İstanbul’dan çıkıp boğazı geçip
odamı dolduran anıların yüzünden
kimisinin gözü yeşil, kimisinin bilekleri kelepçeli
kimisinin bir mendil var elinde
lavanta çiçeği kokuyor mendil
Şu Varna’da uyumanın yolu yok gülüm
Şu Varna’da, Bor Oteli’nde
 
Ama biz çok yorgunduk, uyuduk be Nazım Usta…
 
Saat 10.00’da otelden çıktık. Açık bir döviz bürosu bulup para bozdurarak otel ücretini ödeyeceğiz. Döviz bürosu ararken Katedralin tam karşısındaki turizm bürosunu gördük. Hem harita aldık hem gezilecek yerleri harita üzerinde işaretlettirdik. Döviz bürosunun yerini de öğrenince işimiz bitti.
Otel resepsiyonunda görevli kız Türkçe biliyordu. Ondan kahvaltı yapabileceğimiz yerler hakkında bilgi de aldık.
Otelimizin bulunduğu Slivnitsa Bulvarı üzerinde biri sağda, biri solda 50 m.’lik mesafede iki Türk lokantası var. Biz otelden çıkıp sola dönünce  50 m. ilerdeki Elit Türkish Grill’e gittik.
Türkçe konuşuluyor, demleme çay, çorba, her çeşit kebap var. Fiyatlar da uygun. Eee daha ne olacak ?!
 
 
 
Yine otelin tam karşısında süper mini etekli kızların hizmet ettiği internet sitelerinde gidilmesi önerilen Happy Bar-Grill de var. Burada da balıktan suşiye ne ararsanız mevcut. Güzel, keyifli bir yer. Fish and cips ve iki biraya 15.65 leva ödedim.
Bu bulvar üzerinde bir de Ziraat Bankası var. Ama ne yazık ki ATM’sinde Türkçe dil seçeneği yok. Hani bi Fransa’da, İspanya’da olsa yadırgamam ama Bulgaristan’daki Ziraat Bankası ATM’sinde Türkçe dil seçeneği olmamasını yadırgadım.
 Varna’nın sahilinde denizle şehri ayıran büyük bir park var. İlk olarak 4 km uzunluğunda ki bu büyüleyici park Sea Garden’da gezmenizi öneririm. Tam AVM ve rezidans yapılacak gibi.!!!  Parkın içinde hayvanat bahçesi, yunus gösteri merkezi ve çeşitli aktivitelerin yapıldığı alanları da görebilirsiniz.
 Parkın önü plaj. Gece de bu plajlar bar ve diskolara dönüşüyor. Varna’nın gece hayatı buralarda yaşanıyor.
 




 
 
 
Varna yürüyerek gezilebilecek bir şehir. Sokak adlarını gösteren tabelalar Kril Alfabesiyle birlikte Latin Alfabesiyle de yazıldığından kaybolmazsınız. Kaybolsanız bile yanınızdan geçen 3-4 kişinin birinden Türkçe yardım alabilirsiniz.
 Varna’da İstasyon, Roma hamamları, Katedral, Deniz Müzesi, Arkeoloji müzesini gezdik. Bu yerlerle ilgili çok ayrıntılı bilgiler internette var. Bir iki fotoyla geçelim.
 


 
 




Varna’da kaldığım  Interhotel Cherno More otelin en üst katı kahvaltı salonu. Akşam 22.30’a kadar da lokanta olarak hizmet veriyor. Hemen bitişiğinde sabah 04.00’a kadar açık bir bar var. Manzara muhteşem. Bütün Varna ayaklarınızın altında. Otelde kalmasanız bile buraya çıkıp manzarayı izleyin.





Otelin 2. katı kumarhane. Öyle elini kolunu sallayarak giremiyorsun. Kapıdaki (Türkçe de bilen) görevli pasaportunuzu alıyor, fotoğrafınızı çekip bilgisayara işliyor ve giriş kartı veriyor. (Las Vegas’taki kumarhanelerin birçoğuna girdim, çıktım hiç kimse bir şey sormadı.)

 Kumarhaneydi, bardı, sahildeki   diskolardı derken zaten yorgun olan  bedenimi gecenin ilerlemiş bir saatinde yatağa atarak bir güzel dinlendirdim.

 Ertesi gün kahvaltı sonrası,  bana buraya kadar eşlik edip yol gösteren Hacı Abimden ayrılıp Varna’nın sahil beldesi Golden Sands’ın yolunu tuttum.

Varna’dan 409 nolu otobüs 9 numaralı yolu izleyerek 45-50 dakikada Golden Sands’a gidiyor. 15-20 dakikada bir sefer var. 3 leva. Otobüse binip oturuyorsunuz, biletçi yanınıza geliyor. Yol Varna’dan sonra bir müddet deniz kenarından devam ediyor. Kabakum Kasabası’ndan sonra ormanlık alandan geçiyor. Belli bir yerde tam sağ yaparak 9 nolu yoldan ayrılıp Golden Sands’a sapıyor. Hemen sapakta durak var. Otelinizin konumuna göre orada inebilirsiniz. İsterseniz son durağa kadar gidip, otobüsten indikten sonra bir park içinden yürüyerek sahile ulaşabilirsiniz. Her iki durakta  taksi de var.

 
Golden Sands yani Altın kum Varna’nın tatil beldesi. Her taraf yıldızlı, yıldızsız otellerle dolu.

4 km. uzunluğundaki sahil şeridi araç trafiğine kapalı. Deniz, kumsal, yol ve oteller, lokantalar, eğlence mekanları var. Sahil boyunca hediyelik eşya, mısır, dondurma vb. satıcıları da sıralanmış. Ne satıcılar ne de lokanta elemanları gelen geçeni rahatsız etmiyor.

( Gel abi, buyur, bizde ucuz, en iyisi bizimki….vb. yok.)

Her ülkeden turist var ama Rus, Alman, Makedon turistler çoğunlukta. Tabii bol miktarda Türk turist de var. Her büyük, yıldızlı otelin kumarhanesi var. En ünlüsü de sahildeki International Hotel’in kumarhanesi. Nereden bakarsanız bakın bu çok katlı bina hemen göze çarpıyor.

Sahilde  Otel Admiral’in önünden kalkan mini trenle 4 levaya sahil turu atabilirsiniz. Aynı bölgeden bineceğiniz bir başka mini tren ise iç kesimlerdeki oteller arasında yarım saatlik tur yapıyor. Bu da 4 leva.



Kumsalın yol kenarından 4-5 metre deniz kenarından ise 1 metrelik bölümlerini boydan boya ip çekerek ayırmışlar. İki ip arasına otellere ve/ veya şahıslara ait şezlong ve şemsiyeler konulmuş. Bunlar isteyenlere kiralanıyor. Günlük kirası şemsiye 8, şezlong 8, minder 3 leva. Sadece şemsiye veya sadece şezlong kiralamak da mümkün. İplerin dışındaki alan da kiralama yapmak istemeyenlere ayrılmış. Vatandaş kendi şemsiye ve şezlongunu getirip bu alanlarda güneşleniyor.
Sahil boyunca açık masaj yerleri ve masaj yapan genç kızlar var. Masajın 30 dakikası 35, 60 dakikası 70 leva.


Mevsim normallerinin üzerinde seyreden sıcaklıklar nedeniyle sahil hep kalabalık. Özellikle gençler denizin ve güneşin tadını çıkarıyor. Gerek sahilde, gerekse akşam üzerleri giyim tarzları gayet rahat. Sahilde üstsüzler, ip bikinililer arasında yüzüyor, gece süper minililerle dans edebiliyorsunuz. Herkes  rahat, herkes kendi havasında.



Golden Sands’da Hotel Varshava’da kahvaltı dahil 3 gecesi 84 euroya konakladım.


10 katlı bir bina. Sahile 500-600 m. mesafede. Yenilenme zamanı gelmiş bir otel. Çorba dahil kahvaltıda epey çeşit vardı. Ancak bir kısmının ne olduğunu bilemediğimden tatmadım. Çok fazla konfor aramadığım için ben memnun kaldım. Otel içinde döviz bürosu, havuz ve masaj hizmeti de vardı. Bahçedeki masalara otel müşterileri kendi içeceklerini getirip çilingir sofrası kuruyorlar. Bir iki Türk aile de vardı.

Beldenin her yerinde “Aldo” süpermarketleri var. Aradığınız her şeyi bulabiliyorsunuz. Diğer marketlerle de fiyat kıyaslaması yapmakta yarar var. Bazen fark olabiliyor.



Golden Sands’ta gece hayatı bir başka. Her zevke ve yaşa göre eğlence var. Erotik barlar, gece kulüpleri, parti mekanları, dansöz, her çeşit müziğin çalındığı mekanlar… Zevkinize göre bir eğlence bulabilirsiniz.

Hiçbir şey  yapmadan sadece sahilde yürümek bile oldukça eğlenceli.
Akşam 20.00’de yemekle başlayan gece yaşamı, sabah 06.00’ kadar sürüyor.



Üç gece kaldığım Golden Sands’a aslında doyamadım, ancak eşimi de çok özledim. Bu yıllık yeter bu kadar diyerek dönüş hazırlıklarına başladım.

Nişikli Turizm otobüsüyle gelmiştim. Dönüşü Metro Turizm ile yapayım dedim.

Varna’da Katedralin hemen karşısında Metro Turizm yazıhanesi var. Bulması gayet kolay. Uğradım. Burada görevli güler yüzlü, kibar ve nazik Emel Hanım’dan Cuma sabah 10.30 otobüsüne bilet aldım. Olmaz ama Varna’da karşılaşabileceğiniz herhangi bir sıkıntıda Emel Hanım’ın yardımını isteyebilirsiniz.

 Dönüş yolculuğuna geçmeden, Varna’dan neler alabileceğinize de bir bakalım:

Buraya gelirken kaşar peyniri ve ceviz çok ucuz demişlerdi. Kapıkule Sofya güzergahında yol kenarlarında  tekerlek tekerlek kaşar satanları da görmüştüm. Ama inanın Varna yolu üzerinde bir tane bile kaşar satan tezgah görmedim.

Kaşar sadece 300 gramlık paketler halinde süpermarket raflarında vardı. Üzerinde kaşkaval yazan bu paketlerden  inek kaşkavalı 5.60, keçi 5.90 koyun ise 6.20 levaydı.

Ceviz içini de Varna’da köylü pazarında sadece bir tezgahta kilosu 28 levaya buldum. Ucuz mu, pahalı mı? Siz karar verin.

Varna’da bir çok dükkanda gülden üretilen krem, sabun, mum, parfüm…vb. göreceksiniz. Eşe dosta hediye etmek için uygun objeler. Fiyatları da pek pahalı değil. Bunlar alınabilir.

 Varna otogarı merkezden 1.7 km. uzakta. 148 ve 409 nolu otobüsler otogara da gidiyor. Ücret 1 leva.  Otogar küçük bir yer ama her türlü ihtiyacınızı karşılamaya uygun.

 Otogarın hemen yanında şehir mezarlığı, arkasında da modern bir alışveriş merkezi var.

 
Dobriç’ten gelen Metro Turizm otobüsü 10.20’de Varna’dan hareket etti. 14.30 ‘da sınırdaydık. Bulgar gümrüğüne girdik. Otobüsü kapalı bir mekana çektiler. Herkes bavulunu, çantasını aldı. Sırayla x-ray cihazından geçirdik. Bavullar tekrar bagaja kondu. Otobüse bindik. Görevli yine yüzlerimize baka baka pasaportları topladı, gitti. İçerde bilgisayara işlendikten sonra pasaportlar dağıtıldı, Türk tarafına geçtik.

Herkes otobüsten inerek görevlilerin olduğu gişelere gidip giriş işlemlerini yaptırdı. Gümrüksüz mağazadan sigara, içki alışverişi yapıldı. Otobüs ayrı bir bölüme çekildi. Herkes yine bavul ve çantalarını aldı. Otobüsün tüm dolapları açıldı. Gümrük memuru tarafından kontrol edildi. Herkes bavulunu x-ray cihazından geçirdi. Tekrar bagaja yerleştirdi, yerine oturdu. Son kapıda görevli otobüse binerek  giriş damgalarını tek tek kontrol etti ve Türkiye’ye girmiş olduk.

Bulgar tarafında x-ray cihazıyla ne arandığını pek anlayamadım ama, bizim tarafta özellikle içki ve et arıyorlarmış. Eti bilmiyorum, içki gerçekten Bulgaristan’da ucuz. Ancak yurda bir litreden fazla sokmak yasak. (Otobüsün buzdolabındaki 4 şişeyi görmediler.)

Sınır kapısından sonra tek molayla saat 19.30’ da Esenlere geldik.

Yol boyunca otobüsün 2 nolu koltuğunda oturdum. Gerçi hiç otobüs kullanmadım ama 45 yıldır ehliyetli araba kullanırım ancak böyle araç kullanan şoför hiç görmedim.

9 saatlik yol boyunca hep aynı şoför otobüsü kullandı. Yedek şoför vardı amma onun sadece ehliyeti kullanıldı. Bulgaristan sınırları içinde yedek şoförün ehliyeti ile takometre kaydı yapıldı. Türkiye’ye girince zaten arabayı kullanmakta olan şoför kendi ehliyetini taktı.

Bulgaristan içinde arkadaş hız kurallarına hiç uymadı. Takip mesafesi diye bir kavramdan zaten haberi yok. Sağdan araç geçmekten hiç çekinmedi. Ama Allahı var polis noktalarının olduğu yerlerde kurallara tam uydu. ( O yollarda epey eski bir şoför herhalde, karşıdan her gelen otobüs şoförü selam verdi.)

Elinde çift telefon, bi birinle bi ötekinle sağa sola telefon etti. Sürüş anında kalem kağıt not aldı. Yanındaki misafiriyle sohbet etti. Otobüsü de bu arada kullandı…

Bir daha Metro Turizm mi? Allah korusun…

 Geldik sözün sonuna: Bir fırsat yaratıp yaz aylarında Varna’ya mutlaka gidin. Tatil yapın. Antalya’da tatil yapmaktan daha ucuza gelecektir.  Daha çok eğleneceğiniz de garanti.

Dil sorunu yaşamazsınız. Hele birazda olsa İngilizce biliyorsanız yeni arkadaşlıklara kucak açarsınız.

 Gelin isterseniz fotolardan önce başlangıçtaki Nazım Hikmet’in şiiri ile noktalayalım yazımızı.

şu Varna deli etti beni,
divâne etti.
Sofrada domates, yeşil biber, kalkan tavası,
radyoda "Ha uşaklar!" Karadeniz havası,
rakı kadehte aslan sütü, anason,
uy anason kokusu!
Ahbapça, kardeşçe konuşulan dilim...
A be islâh be, islâh be hâlim...
Şu Varna deli etti beni
divâne etti...                                Nazım Hikmet

 

 

“Seyahatte kalın.”


























































3 Ağustos 2015 Pazartesi

SAKIP SABANCI MÜZESİ




Dediler ki bayramda İstanbul boşaldı. Millet tatil yörelerine gitti. Gidip bi göreyim, rahat rahat gezeyim dedim.

Bayramın 2. günü sabah feribotuyla (Eskiden sabah vapuru derdik. Şimdi feribot oldu.) Yenikapı’ya gittim.

Gezi planımda Masumiyet Müzesi, Aşiyan ve Sakıp Sabancı Müzesi var. Google Map  yardımıyla yer tespitlerini yaptım. Yenikapı’dan metroyla Taksime çıktım. İstanbul’a gelip de İstiklal Caddesi’ni gezmeden, hatta Çiçek Pasajında bir şeyler içmeden olmaz.

Gezme işi tamam da içme işi için saat çok erken.

İstiklal Caddesi’nde  Taksim’den Tünel’e doğru inerken Galatasaray Lisesi’ni geçer geçmez sola Yeni Çarşı Caddesine sapıp bayır aşağı inerseniz sağda küçük bir cami var. Tantom Kaptan Camii. Tam karşısında, tarihi Firuzağa Hamamı’nın da olduğu Çukurcuma Caddesi üzerinde Masumiyet Müzesi.   http://tr.masumiyetmuzesi.org/


Müze Salı Pazar  10.00-17.30 arası açık. Giriş ücreti 10 TL. Geniş bilgi web sitesinde var.

 
Müzenin kapısına geldiğimde daha önce okumuş olduğum romandan aklımda pek bir şey kalmadığını fark ettim. Kahramanları, olayların akışını düşündüm. Hepsi  silinmişti. (İhtiyarlıyor muyum ne?)
Vazgeçtim gezmekten. Yalova’ya döner dönmez kitabı bir kez daha okuyup öyle geleceğim bu müzeye.
 
Yeni çarşı Caddesini izleyerek önce Tophaneye, oradan araçla  Bebek’e gittim. Siz bendeki şansa bakın ki Aşiyan Müzesi de temmuz-ağustos aylarında cumartesi günleri kapalıymış.
 İlk otobüsle doğru Emirgan.
Sakıp Sabancı Müzesi Emirgan’daki Atlı Köşk’tedir. Bahçesindeki at heykelinden dolayı Atlı Köşk olarak bilinen yapı Hacı Ömer Sabancı tarafından 1951 yılında satın alınmış.
Köşke adını veren bronz at heykeli de 1952’de satın alınarak bahçeye yerleştirilmiş.


 
Sakıp Sabancının anlatımıyla “Atlı Köşk” ün alınması ve müzeye çevrilmesinin öyküsü şöyle: “Babamın İstanbul’da bir gayrimenkul edinme arzusu 1949 yılında belirdi.’İstanbul’a gidip geliyoruz. Orada büyükçe bir ev alalım’ diyordu. Emirgan Köşkü’nü biz Prenses İffet Hanım’dan satın aldık. İçinde Avrupa’dan çeşitli dönemlerde gelmiş mobilyalar,porselen eşyalar, büyük vazolar, avizeler vardı.”



“1975 yılından sonra ikametgah olarak kullandığım İstanbul’da Emirgan’daki Atlı Köşk’ü bir müzeye dönüştürmeyi düşünmeye başladım. Bu düşüncemi açtığım kişiler beni teşvik etti. Başka ülkelerdeki benzer özel müzeleri incelemeye başladım. Tek sorunun müzenin yaşatılması konusundaki zahmetler olduğunu anladım. Fakat Sabancı Üniversitesi’nin kuruluşu bu konuda bize yeni bir kapı açtı.
Atlı Köşk’ü müze olarak kullanmak ve yaşatmak şartıyla Sabancı Üniversitesi’ne tahsis ettik. Ben, koleksiyoner olarak adıma kayıtlı, sahibi bulunduğum tüm resimleri, hat koleksiyonunu, porselenleri ve eşyayı, Sakıp Sabancı Müzesi’nde teşhir edilmek üzere Sabancı Üniversitesi’ne bağışladım. Atlı Köşk’ü bir sanat müzesi haline getirmek için projeler hazırlattım. Projeler uygulandı. Bu işin sorumluluğunu üstlenecek uzman kadrolar oluşturuldu.
Böylece Sakıp Sabancı Müzesi oluşturma hayalim gerçekleşti.”
Böyle anlatıyor Sakıp Sabancı müzenin kuruluş öyküsünü.
 Müze duvarındaki bu yazı da ilgimi çekti.
 “Hayatta doymadığım bir şey varsa, o da para değil, çalışmaktır.”
                                                                       Sakıp Sabancı
 
Sakıp Sabancı Müzesi’ne giriş ücreti tam 20 TL. indirimli 10 TL. Benim gibi, 60 yaş üstü gençlere ücretsiz.





 
Müzede zaman zaman geçici sergiler de oluyor. Ben gittiğimde Sabancı Üniversitesi’yle zaman içinde bir şekilde ilişkisi olan sanatçıların yapıtlarından oluşan “BULUŞMA”  adlı sergi vardı.
Şimdi bu sergiyi nasıl anlatayım, bilmiyorum. En iyisi birkaç fotograf…






 
 
Son olarak: Kendinize bir boş zaman yaratıp Sakıp Sabancı Müzesi’ni ziyaret edin. Pişman olmazsınız. Ziyaretinizden sonra isterseniz Emirgan’da çay için, isterseniz benim yaptığım gibi ‘rakı , balık, Beşiktaş’ yapın. Karar keyfinizin…
Seyahatte kalın....