Toplam Sayfa Görüntüleme Sayısı

4 Ocak 2019 Cuma

FİLİPİNLER GEZİ NOTLARI 4 BORACAY



Filipinler gezi notları 3. bölümden devam...
                                     
                                                          

BORACAY


El Nido’da 4 gece konakladık. Artık Boracay’a geçme zamanı geldi. Tur satışı yapan bir acenteye havaalanına transfer ücretini sormuştuk. 800-1000 peso arası dedi. Biz çok pahalı deyince en uygununun tricycle olduğunu söylemişti.
Ertesi gün otelin önünden 350 pesoya anlaştığımız tricycle ile  havaalanına geldik. Havaalanı merkeze 7 km.  Verdiğimiz 1000 peso bir türlü bozdurulamadı. Kimse bozuk para taşımıyor. Cüzdanımın köşesine sıkışmış 10 doları vererek, bunun 520 peso ettiğini anlattık. İnanın, “Ben bunu nerede bozduracağım?” deyip nazlanarak aldı. (Bu arada gezdiğimiz tüm adalarda döviz bozan yerler vardı.) El Nido havaalanı oldukça küçük. Air Swift adlı bir şirketin pervaneli uçakları çalışıyor. Ayakkabıları bile çıkarttıran bir güvenlikten geçerek terminale giriyorsunuz. 4 banko var. Biniş kartlarını aldık. Bu uçuşta bagaj hakkımız 10 kg. 7 kg. da el bagajı taşıyabiliyorsunuz. Bagajınız 1 kg. bile fazla olsa para istiyorlar. Bagajları teslim ettikten sonra  küçük bir bekleme salonuna geçiyoruz. Klimalar son ayarda çalışıyor. Arka taraftaki düzenlenmiş alanda çay, kahve, su, soğuk çay bedava. İsteyen istediğini alıp içiyor. Bu alandan Cebu’ya, Manila’ya ve Boracay’a uçuş var.
Saat 13.00 da kalkan uçağımız yaklaşık bir saatlik uçuştan sonra Panay Adası’nın Catalican Havaalanı’na indi. Gerçi kapıda Boracay Havaalanı yazıyor ama biletlerde Catalican diyor.


Uçaktan inip 150 m.  kadar yürüyerek geliş terminaline girdik. Bu alanlarda uçaktan inen veya uçağa giden yolcuların güneşten korunması için şemsiyeler var. Uçaktan iniş merdiveninin hemen yanında bulunan kutudan şemsiyeyi alıp,terminale kadar olan mesafede güneşten korunuyorlar. Terminal gelince, girişe konulmuş kutuya bırakılıyor. Uçağa giderken de terminalden alınıp uçak girişinde bırakılıyor. Bizim gezimiz yağmur mevsiminin yeni bittiği günlerde olduğu için fazla sıcak yoktu. Şemsiyeleri pek kullanan olmadı.

Havaalanı içinde Boracay’a transfer pazarlayan insanlar, ayrıca bir de büro var. “Bus+Bot+Car” transferi 700 peso. Hemen çıkışta aynı transferi 600 pesoya satmak istediler. Etrafta sadece van tipi minibüsler var. Karşıda da yol ve deniz. Başka bir şey görünmüyor. Bir an “Herhalde başka ulaşım araçları yok.” diye düşünsek de sol taraftaki patikadan denize doğru ilerledik. Veee bingo. Tricycle lar orada. Görevliden kişi başı 50 pesoya biletlerimizi alıp feribot iskelesine gittik. Bilet almak için gişeye yöneldiğinizde ilk kontrolü polis yapıyor. Kimliğinize bakıldıktan sonra ikinci kontrol noktasına geliyorsunuz. Burada pasaportunuzu ve kalacağınız otelin rezervasyonunu gösterip kayıt oluyorsunuz. Görevliler kalabalık, hızlı çalışıyorlar. Kuyruk olmuyor. Elimizin üzerine bir damga basıyorlar. Artık bilet alabiliriz. Feribot bileti kişi başı 200 peso. Toplam 250 pesoya Boracay’a geçmiş olacağız. Elimizdeki mührü koridorlardaki görevlilere gösterip, işaret ettikleri yöne yürüyerek iskeleye çıkıyoruz. Feribot denildiği için büyük bir şey bekliyorduk ama iskeleye daha önceki adalarda tura çıktığımız teknelerin aynıları bağlı. Feribot dedikleri ufacık bir tekneymiş! Herkesle birlikte biniyoruz. Bol rüzgarlı ve sallamalı 10 dakikalık yolculuktan sonra Boracay’ın plastik iskelesine yanaşıyoruz. 


Kalabalığı izleyip ağaçlıklı alana doğru yürüyoruz. (Eğer ağır bir bagajınız varsa bu kumluk alanda zorlanırsınız.) İlerde araç bekleyenlerin oluşturduğu kuyruğu göreceksiniz.  Kuyruğu yöneten adama hangi otele gideceğinizi söyleyip bekleyin. O sizi bir tricycle ile otelinize gönderecektir. (150 peso, 2 kişi) Böylece 325 pesoya otelinize kadar gideceksiniz. İki kişi toplam 650 peso. Havaalanı içinden transfer alsaydık 700+700= 1400, havaalanı çıkışından 600+600= 1200 peso ödeyecektik. Tercih sizin.

Biz Boracay’da Lazy Dog adlı otelde kaldık. 2 kişilik oda kahvaltı dahil gecelik 1899 peso idi. Adanın doğusundaki Bulabog plajına yakın, ortamı neşeli,temiz bir oteldi. Adanın merkezine 800 m. Merkezde deniz gören bir otelde kalmak çok daha iyi olabilir.
          Otelimiz


       Bulabog Plajı
     Bulabog Plajı



Otel kaydımızı yaptırıp, bavulları odaya bıraktıktan sonra önce doğu tarafındaki her zaman rüzgarlı olmasından dolayı rüzgar sörfünün önemli merkezlerinden biri olan Bulabog Plajı’na gittik. Kısa bir turdan sonra adanın batısına, dünyanın en güzel 4. plajı olduğu söylenen “White  Beach” gittik. Ününü hak eden bu plajı günbatımını izlemek isteyenler doldurmuştu. Muhteşem bir gün batımını hep birlikte izledik.



Sahil kenarındaki lokantalardan birinde,  akşam yemeğimizi biralarımız eşliğinde yedik. Gördüğümüz diğer adalara göre burası  daha kalabalık, daha canlı ve daha pahalıydı. Uzun sahil boyunca yürüyerek etrafa bakındık. Cafe, bar, masaj salonu, hediyelik eşya satış yerleri, mini marketler, seçtiğin balıkları pişiren lokantalar, seyyar ızgaracılar… Ne ararsanız var. Davul, trampet, zil ve birkaç başka alet çalan 10-12 kişilik orkestralar sahil boyunca hem çalıp hem yürüyerek bahşiş topluyorlar. İlk akşam ilginç gelmişti ama topluluk sayısı 3’e çıkıp geçişler uzayınca, hep aynı tempodaki  müzik kafa şişirmeye başladı.

Ertesi gün için kişi başı 1000 pesoya tekne turu ayarladıktan sonra biralarımızı alıp otele döndük. Zemin kattaki odamızın bahçeye bakan balkonunda, otelde kalan gençlerin eğlenmesini izleyerek geceyi sonlandırdık.
Tur görevlisi sabah 9.00’da bizi otelden aldı. Sahilde tur tekneleri yan yana dizilmişti. Yarı belimize kadar suya girerek tekneye ulaştık. Hava kapalı, hafif de rüzgar var. Önce adanın kuzeyine doğru çıktık. Tekneye çarpan dalgalar  dağılarak üzerimize geliyor, ne kadar korunmaya çalışsak da ıslatıyordu. Sırılsıklam halde zor yanaştığımız sahile çıktık. Nasıl olsa ıslandık diyerek daldık denize. Teknenin geldiğini gören seyyar satıcıların bir kısmı, bizden önce gelmiş tekneyi bırakarak yanımıza geldiler. Çakmak, boncuk, kolye, sigara, su geçirmez torbalar, deniz kabuklarından yapılmış çeşitli süs eşyaları… Sıkı bir pazarlıktan sonra 350 peso istenen deniz kabuklarını 100 pesoya aldık. 200 peso dedikleri mango suyunu da 50 pesoya indirdiler. Pazarlık şart… Sahilden ayrıldıktan sonra açıkta demirledi teknemiz. Herkese şnorkel dağıtıldı. Hevesle dip güzelliklerini izlemek için atladık denize. Coron’un, El Nido’nun o muhteşem deniz altı güzelliklerini seyrettiğimizden olsa gerek burayı hiç beğenmedik.
Herkes tekneye çıkınca uçağımızın indiği ada olan Panay’a doğru yola çıktık. Dalga bir yandan, rüzgar bir yandan içimiz dışımıza çıkmıştı vardığımızda. Öğlen yemeği buradaki tesiste! hazırlanmıştı. Balık, midye, karides, tavuk şiş, pilav, salata ve çeşitli meyveler. Yanında içebildiğin kadar şişe suyu ve kola. Bu turun en güzel tarafı bu yemekti. Yemek sonrası biraz daha oyalanıp tekneye ilk bindiğimiz yere  döndük. Toplam 4 saat süren bu tur yapılmasa da olurmuş. Veya daha güneşli ve sakin bir havada yapılmalı.

     Tekneye biniyoruz.
      Sahil çok güzel.
     Burada pazarlık şart.


Otele dönüp, dinlendikten sonra güneşi yine “White Beach” de batırdık. Yol kenarındaki bir mekana oturup gelen geçene bakarak yemeğimizi yedik. Buraya gelmeden önce  okuduğum yazılarda sineklere karşı sıkı önlem alınması gerektiği belirtilmişti. Kaldığımız 14 gece boyunca sinekten hiç rahatsız olmadık. Bekli de mevsim icabıdır, ne sivri, ne de kara sinek vardı. Sahil tenhalaşmaya başlayınca otele döndük.

Buradaki 3. günümüzü havanın kapalı olması nedeniyle Boracay’ı yayan gezmeye ayırdık. Sahile paralel 2. caddeyi, ara sokakları yürüyerek dolaştık. Yorulduğumuzda kahve, bira molaları verdik. İnsanlarla konuştuk. Kadını erkeği güler yüzlü, mutlu. Sizinle rahatlıkla konuşuyorlar, yardımcı oluyorlar. Balık pazarını sorduğumuz bir kadın, tezgahını bırakıp bizi götürdü. Herkes hayatından memnun, neşeli, cana yakın.
Boracay’da dönüş günü masaj yaptırmak için, otelin yakınındaki bir kuaföre gittik. Buralarda kuaförler kadın erkek karışık. Biz ayak masajı yaptırırken ( 1 saati 400 peso) karşı koltukta bir hanım saçlarını boyatıyor, yanında ki koltukta da bir erkek tıraş oluyordu. Yanımızdaki koltukta manikür, pedikür yaptıran hanımlar da vardı.
Dönüşte  akülü bir araç kiralayarak Boracay İskelesi’ne geldik. Akülü araçlar benzinliye göre 100 peso daha pahalı. Pahalı ama hiç olmazsa gürültüsü yok, egzoz dumanı yok. Bilet gişelerinin önünde indik. Karşıya geçmek için 125 pesoya bilet aldık. Gelirken bindiğimiz gibi ufak bir tekneyle Panay Adası’na geçtik. Burada bulunan tricycle durağından iki kişilik 75 pesoya bilet alarak, otelden çıktıktan 45 dakika sonra havaalanına geldik. Burası indiğimizde gördüğümüz yer değil, şehre daha yakın bir yer. Geliş ve gidiş terminalleri ayrı yerdeler. İki saatte gideriz diye hesaplayıp otelden öyle çıkmıştık. Erken gelince terminale girmeyip hemen karşısındaki mekana oturduk. Bedava hızlı internetten sonuna kadar yararlanarak bir şeyler yedik. 
      
    Boracay fotoları

   









      Balık pazarı

Tam zamanında kalkan uçağımız  50 dakika sonra Manila Havaalanı 3. terminale indi. Havaalanından daha önce de kaldığımız Makati bölgesindeki Red Planet Otel’e gitmek için hemen alanın önünde bulunan beyaz taksilere fiyat sorduk. Hepsi 1800 peso istediler.

Zamanla ilgili sıkıntımız olmadığından biz de sarı taksi kuyruğuna girdik. Burada 30 kadar demir, yere sabitlenmiş koltuk var. Görevli gelen taksiye  ilk koltuktakileri bindiriyor. Boşalan yerler sırayla dolduruluyor. Bekleme uzun sürse bile oturduğunuz için sıkıntı olmuyor. Bir saat on beş dakika sıra bekleyerek gelen sarı taksiye bindik. Sarı taksiler, taksimetreyi açarak sizi istediğiniz yere götürüyorlar. Beyaz taksilerin 1800 istediği otelimize sarı taksi ile 1000 pesoya geldik.
İlk gelişimizde de kaldığımız bu otele eşyalarımızı bırakıp Manila’nın gece hayatının yoğun yaşandığı P. Burgos Sokağına gittik. Bu bölgede gece hayatı burada yaşanıyor. Ne isterseniz  bulmanız mümkün. Sizin aramanıza gerek de yok. Onlar sizi buluyor.
Sokağı çaprazdan gören, daha önce de takıldığımız “Tekila Cafe” ye oturduk. Burası P. Burgos’la Durban sokağının kesiştiği yerde güzel bir Meksika barı. Birer boritos (et dürüm gibi bir şey) arkasından patates kızartması ve bira. Artık Filipinler’de son gecemiz. İki fazla bira içmekte sakınca yok. Saat 23’e kadar oturduk. Mekan sahibiyle, hemen önümüzdeki kaldırımda duran korumayla lafladık. Daha doğrusu arkadaşım konuştu, ben öylesine baktım. Burada tüm barlarda en az bir tane silahlı koruma var.

     Sabah kahvaltısının ardından Makati Caddesinde dolaştık. Hafiften yağmur başlayınca otele döndük. Otelin transfer servisinden ayarlanan araçla (500 peso) Manila Havaalanı’na doğru yola çıktık.   Trafik fazla olmadığı için otelden havaalanı terminal 1’e yarım saatte ulaştık. Terminale girmeden önce pasaport ve bilet kontrolü yapılıyor. Daha sonra X raydan geçiliyor. Havaalanı oldukça büyük. Pisti gören bir yere oturup uçağımızın kalkış saatini bekledik.
Uçağa binmeden önce Suudi görevliler tarafından el bagajlarımız tek tek arandı. Büyük bir ihtimalle alkollü içecek aradılar. Hani gümrüksüz satış mağazalarından alıp sırt çantamda götürürüm diye düşünüyorsanız, yapmayın.
Manila saatiyle saat tam 16.00’ da havalandık. Uçak epey boş. Ortadaki dörtlü koltuklara  uzandık. 11 saat süren çok çok rahat bir yolculuktan sonra Türkiye saatiyle 23.00’da Cidde’ye indik. Otobüslerle terminal binasına getirilip transit yolcu salonuna geçtik. İstanbul uçağı sabah 6.30’ da. Kalabalık terminalde kah dolaşarak kah bulduğumuz koltuklarda kestirerek sabahı ettik. Tam zamanında kalkan uçağımız saat 10.30’ da İstanbul Atatürk Havaalanına indi.

         Manila, Coron, El Nido, Boracay’ı gezip, 14 gece konakladığımız Filipinler gezisinde masrafımız ne oldu?
Filipinler’de 3 iç hat uçuşu + feribot geçişi için: 250 dolar, 14 gece otel konaklaması için de 251 dolar, Tekne turları, yeme -  içme, gezme vs. için 420 dolar harcadım. Toplam maliyet: 921 dolar.


NOTLAR

İnsanlar hep güler yüzlü, mutlu, yardım sever. Şort tişört ve terlikle gün geçiyor.
 Adalarda ulaşım, yemek ve içki ucuz. En lüks lokanta ile sokak tezgahları arasında 2-3 dolar fark var.
Egzoz dumanı hayli rahatsız edici. Maske kullanılmalı.
Her alışverişte pazarlık şart.
Ne kadar dikkat ederseniz edin mideniz bozuluyor. İlaç alınmalı.
Biz sinek görmedik ama tedbirli olunmalı.
Uçak biletleri havaalanlarına girişte soruluyor, çıktılar yanınızda olsun.
Her yerde klimalar en üst derecede çalıştırılıyor. Tedbirli olun.
Manila Havaalanı’nda sarı taksileri bekleyin, kazıklanmazsınız.
Manila’da trafiğin her zaman yoğun olduğunu unutmayın.
Bol bol masaj yaptırın (40-70 TL arası.)
Tekne turlarına katılın. Muhteşem resiflere şnorkel ile dalın.
Bembeyaz kumlarda sere serpe uzanıp güneşin tadını çıkarın.(Güneş kremini unutmayın.)
Tekne turlarında su geçirmez çantaya ihtiyacınız olacak. Yoksa merak etmeyin satıcılar sizi bulur. (Büyüklüğüne göre 20-50 TL arası.)
Su altı güzelliklerini belgelemek için iyi bir kamera edinin.
Coron’da, tur ve El Nido feribot biletlerini gelir gelmez alın.
Gezdiğimiz üç adada da döviz bozan yerler vardı.
Elektrik prizlerinde hem normal, hem de yassı uçlu için olanlarına rastladık.
Adalar, tur pazarlayan acentelerle dolu. İstediğinizden tur alabilirsiniz pek fark etmiyor. Tekne çok kalabalık olmasın, otel transferi yapılsın yeter.
Eğer kullanabiliyorsanız El Nido’da motor kiralayıp çevredeki plajları da gezin. (Ehliyet soran yok. Pasaportunuzu veriyorsunuz. Günlük 500 peso civarı.)
İnternet  genelde zayıf.
Red Horse ve San Miguel biraları güzel.

Hoşçakalın, “seyahatte kalın.”




2 Ocak 2019 Çarşamba

FİLİPİNLER GEZİ NOTLARI 3 EL NİDO


   Filipinler gezi notları  2. bölümden devam



El Nido feribot biletlerini otelden aldık. Kişi başı 1700 peso. Feribot 12 de hareket edecek. Buradan El Nido’ya sefer yapan 2 ayrı şirket var. İnternette Montenegro feribotlarının diğerinden daha iyi olduklarını okuduğumdan biletleri ondan aldırdık. Öbür şirket nasıl bilmiyorum ama Montenegro feribotu pek külüstürdü.
Sabah kahvaltı yaparken yan masadaki çift “merhaba” dedi. Şaşkınlıkla “Acaba yanlış mı duyduk?” diyerek döndük. Köşedeki masada, aylardır Amerika’da karavanla yaptıkları gezileri internet üzerinden izlediğim Özkan ve Yeşim oturuyorlar. Kendi çocuklarımı görmüş gibi oldum. “Gezi gezi ve” başlığı altında youtube da videoları yayınlanan bu güler yüzlü, konuşkan, sevimli çiftle masaları birleştirip ayrılış saatine kadar tatlı tatlı sohbet ettik. Kış mevsimi nedeniyle karavanı Amerika’da bırakmışlar. Önce Tayvan’ı gezmişler. Sonra Filipinler’e gelmişler. Onlar tekne turuna çıktı. Biz de El Nido’ya doğru yola koyulduk.
Otele çağırdığımız Tricycle ile 100 peso ödeyerek Coron  Limanı’na geldik. Kapıdaki görevli biletimize baktı. Burayı geçtikten sonra hemen solda bir gişe var. Oraya Coron’dan çıkış için 20 peso “ada çıkış parası” ödeniyormuş. Biz gişeyi gördük ama kimse bir şey demeyince direk yolcu salonuna geçtik. Feribota binerken biletleri tekrar kontrol eden görevli geri çevirdi. Gidip çıkış parasını ödeyip makbuzları getirdim. Feribotta yerler numaralı. Girişte bavulları dışarıda bırakıyorsunuz. Görevliler feribota yüklüyorlar. Oldukça eski bir gemiydi bizim bindiğimiz. Sigara içmek yasak ama koltuk arkalarında kül tablaları vardı. Feribot tam zamanında kalktı. Klimalar aşırı çalışıyor. İçerisi buzhane gibi oluyor. Mutlaka giymek için bir şeyler alınmalı. Televizyonda oynayan filmin bangır bangır bağıran sesini duymamak için de kulak tıkaçlarınız yanınızda olsun. Daha iyi denilen şirketin feribotu böyleyse öbürü kim bilir nasıl!
     El Nido'ya gideceğimiz feribot.
   Bavullar feribota yükleniyor.

4 saat süren yolculuktan sonra El Nido’ya ulaştık. İlk bakışta Coron’dan da küçük bir yer izlenimi uyandırdı. Gerçekten de öyleymiş. Küçük ama şirin bir ada.


   Limandan El Nido

      El Nido’da otelemiz (Vali Joe Travel Lodge) merkezden biraz uzakta. Tricycel ile 50 pesoya gidip geliyoruz. Güzel, temiz bir otel. Ancak yürüme mesafesinde değil. Kahvaltı dahil 2 kişi geceliği 1700 Peso. Otele yerleştikten sonra merkeze indik. Sahilde balık ve/veya deniz ürünlerini seçip pişirttirip yiyebileceğiniz lokantalar var. Birinin tezgahından balıkları seçtik (toplam 500 peso) ikinci katta denize karşı bir masaya kurulup bira eşliğinde nefis bir sunumla getirilen balıklarımızı yedik. 



Yemekten sonra sahil boyunda turladık. Ertesi gün için tekne turu biletlerimizi aldık. Duvarında Türk Bayrağı gördüğümüz bir bara girdik. Sahibi Almanmış. Bayrağı bir Türk arkadaşı hediye etmiş. Deniz kenarında, ortamı güzel, servisi hızlı bu bara her akşam takıldık. Bahşişi de bol bırakınca garsonlar kapıda karşılayıp en güzel masaya buyur ettiler her gece bizi.


El Nido’da 2. günümüzde bir gece önce cadde üzerindeki bir bürodan aldığımız C turuna çıktık. Kişi başı 1400 peso. Coron’da olduğu gibi burada da  otelden alıp dönüşte otele bırakıyorlar. Sabah 9.00 da başlayan tekne turu saat 16.00’a kadar sürdü. Birbirinden güzel koyları ziyaret ettik. Turkuaz denizde yüzdük. Deniz altı güzelliklerini seyrettik. Öğlen yemeğimizi de teknede yedik. Menü aşağı yukarı hep aynı. Pirinç, balık, tavuk veya et, midye, karides, salata, çeşitli meyve. Dikkatimizi çekti. Islak mendil kullanma alışkanlıkları yok. Teknelerde balığı, karidesi, pirinci elle yiyiyoruz. El yıkanacak yer de yok. Peçete ve ıslak mendil de yok. Hiç kimsede elini, ağzını silmiyor, yıkamıyor. Denizde temizleniyoruz. Bu gün bindiğimiz teknede Japon turistler de vardı. Benim gibi onlar da yemeğe başlamadan önce ıslak mendillerini çıkardılar. Yemekten önce ve sonra ellerini sildiler. Lokantalarda da ıslak mendil kullanılmıyor.
Akşam yemeği için otelden çarşıya indik. El Nido da sahile paralel cadde üzerinde, (Calle Hama) Rovic’s Oteli geçince  sağdaki sokağın içinde bir pizzacı var.  (Gerçi az ilerde yol üstünde aynı tarzda bir başka pizzacı daha var.) Altrove adlı bu yere, ayakkabıları çıkarıp giriyorsunuz. İki kişi koca bir pizza ve iki biraya 440 peso ödedik. Peçete yine yoktu. Yalaya yalaya parmaklarımızı temizledik!!!  Yol boyunca turladıktan sonra deniz kenarındaki barda geceyi sonlandırdık.
    El Nido sokakları


          El Nido’da sahil kenarında iki üç katlı binalar var. Bu binaların giriş katları genellikle bar. Bu binaların arka tarafındaki sokak da (Calle Hama) akşamları trafiğe kapatılıyor. Burada her çeşit dükkan, yeme içme mekanları, oteller var. Barların bu sokağa da kapısı var.
Ertesi gün tur A’yı yaptık. İlk gün A ikinci gün C turu yapmayı planlamıştık. A turu dolu olduğu için (3 ayrı yere sorduk.) ilk gün C, ikinci gün A  turu aldık.
Teknelerde bir bidondan bardak bardak su veriliyor. Ancak suyun kaynağı ve temizliğinden emin olmadığımız için biz kendi suyumuzu alıp çantamıza koyuyoruz. Su şişeleri elimizde tekneye bindik. Hava sıcak. Şişeyi dikip su içiyoruz. Kıyıdan 20 m. Kadar açıktaki teknedeyiz. Son yolcuları bekliyoruz. Resmi kıyafetli biri bizim tekneye doğru bakıp megafonla bir şeyler söylüyor. Bize ne. Hiç üzerimize almadık. Ta ki tekne görevlisi yanımıza gelip pet şişeyle tekneye binilmeyeceğini, su bittikten sonra şişeyi denize atma ihtimalimiz olduğu için yasak olduğunu, suları liman görevlisine vermemiz gerektiğini, teknede içme suyu olduğunu bir şekilde anlattı. Plastik su şişelerini verdik. O da kıyıdaki görevliye götürdü. Benim zengin ve  kalkınmış ülkem geldi gözümün önüne!.. Yorum yok!!!
Katıldığımız her iki turda da çok güzel koylar gördük. Turkuaz renkli sularda yüzdük. Yeşilin ve mavinin her tonuyla gözlerimizi dinlendirdik. 










El Nido’daki son günümüzde tekne turuna çıkmadık. “Kendi turumuzu kendimiz yapalım.” diyerek motor kiraladık. 


                Nacpan Plajı, El Nido merkezden kuzeye doğru 21 km. Ana yol üzerindeki tabelanın gösterdiği sapaktan sola dönüp oldukça bozuk bir yolu aşarak ulaşılıyor. Giriş ücreti 25 peso. Muhteşem bir plaj. Hindistan cevizi ağaçları, palmiyeler, göz alabildiğine uzanan beyaz bir kumsal… Sigara içmek yasak. Sigara içenler için uzaktaki iki ağacın arasında bir bölüm ayrılmış. Her türlü ihtiyacın giderilebileceği tesisler var. Şemsiye ve şezlong kiralanabiliyor. (400 peso) İstenirse ağaçların gölgelerinden de yararlanılıyor. Şezlonglara uzanıp masaj yaptırabiliyorsunuz. Mutlaka zaman ayrılması gerekli bir yer.




Biz bu plaja 24 saati 600 pesodan kiraladığımız motorsikletlerle geldik. Ana yol asfalt. Ana yoldan ayrıldıktan sonra 3 km. kadar toprak yolda toz duman içinde ilerleniyor. Motorsikletin deposu boş olarak veriliyor. Hemen yakındaki benzinlikten depoyu doldurduk. 3 litre benzin 180 peso tuttu. Gün boyunca benzinin ancak yarım deposunu harcayabildik.

Günün bir kısmını burada geçirdikten sonra bu kez adanın güneyindeki Venilla plajına gittik. Yol üzerinde yeni yapılmakta olan alışveriş merkezinin içinden geçilerek ulaşılan Venilla Plajı da çok güzel. Napcan’a göre küçük olan kumsalında cafe - barlar da var. Tertemiz bir deniz sizi kucaklıyor.  Heyecan arayanlar için “zipline” bile var. (Kabloya bağlanarak yukarıdan aşağıya doğru kayıyorsunuz.) Patates kızartması ve bira ile güneşi bu plajda batırdıktan sonra geri dönüp motorları teslim ettik. 

   Venilla Plajı
       Venilla plajı

Gece otelin olduğu bölgedeki bir barda bir şeyler içtik, pizza yedik.(Otel merkeze 2.5 km.) Otele dönüp yarınki yolculuk için bavulu hazırlayıp balkonda rum and coke içerek geceyi sonlandırdık.

Devamı 4. bölümde...