Toplam Sayfa Görüntüleme Sayısı

23 Mayıs 2017 Salı

UKRAYNA GEZİ NOTLARI 2 KİEV


 
UKRAYNA GEZİ NOTLARI  2
KİEV
Sabah saat 10.00 da Kiev garında trenimizden indik. Kısa bir telefon konuşmasından sonra rehberimiz Erol’la buluştuk. Tanışma faslından sonra ilk işimiz 4 akşam sonraki Lviv trenine bilet almak oldu. Erol’la birlikte aldığımız bilete, gelirken ödediğimizin iki katından fazla para ödedik. (Kişi başı 364 grivni) Bu tren geldiğimiz trene göre daha hızlı. Toplam 8 saatte Lviv’e gidecek. 22.41 de kalkıp 06.00 da Lviv’de olacak. Herhalde fiyat farkı bu nedenle.

İstasyondan çıkıp taksiye bindik. Yanımızda rehberimiz olduğu için fiyat sorma, pazarlık yapma aklımıza bile gelmedi. Baya bir gittikten sonra daha önce Booking.com üzerinden kiraladığım eve ulaştık. Rehberin 200 grivni tutar demesine karşın taksici, saat açtığını 290 grivni tuttuğunu söyledi. Ödedik mecburen. Gerçi Türk Lirasına çevirince 41-42 Lira yapıyor ama “Acaba kazıklandım mı?”  duygusu can sıkıyor.

Yapılan telefon görüşmesinden 5 dakika sonra ev sahibi geldi. Birlikte eve çıktık. Ev gerçekten çok güzel. (Kiev Accommodation Apartmens Darvin st. No:10  3 kişi, 3 gece 217 dolar.) Lviv’de  olduğu gibi Kiev ‘de  de binalar çok eski ve yıpranmış. Binaların dış kapılarını açmak için anahtar yok. Bunun yerine kapılarda, kod sistemleri var. Kodu doğru girdiğinizde, kapı açılıyor.

Bu arada booking.com hakkında da bir iki şey söyleyeyim. Bu site üzerinden Ocak 2017’ de Kiev’de bir daire kiralamıştım. Gelmemize 1 hafta kala ev sahibinden aldığım e postada daireyi kiralamaktan vazgeçtiğini, başımın çaresine bakmam gerektiği yazıyordu. (Çeviriler google üzerinden yapıldı.) Lviv’deki rehber Onur’a durumu bildirdim. Onur, yaptığı telefon görüşmesi sonunda rezervasyonumun iptal edildiğini ve dairenin uzun süreli kiraya verildiğini bildirdi.

Booking müşteri hizmetlerini aradım. Durumu anlattım. İnceleyip bilgi vereceklerini söylediler. Gerçekten de bir süre sonra geri arayıp söylediklerimin doğru olduğunu, aynı olanaklara sahip bir başka daireyi istersem onlar tarafından ayarlanıp rezerve edilebileceğini, bunu istemezsem  benim bulacağım bir daire için fiyat farkını ödeyeceklerini belirttiler. Telefonla ve e-posta yolu ile 3 kez daha arayıp bir sıkıntı olup olmadığını sordular.

Gösterilen yakın ilgi gerçekten büyük bir şirket olduklarını kanıtlıyor.
Saat 11’ de eve yerleştik. Gece boyu trende rahat uyuyamadığımız için duş yapıp biraz dinlenmek istedik. Rehber Erol’la saat 15’ te buluşmak üzere sözleştik.

Ev Kiev’in eğlence merkezi Arena City’e  500 metre. Biraz yokuşta kalıyor. İnerken iyi de çıkış bazen zorladı.





Arena City Kiev’in  merkezi olan Khreschatyk ( Kresçatnik) caddesinin başlangıç noktası. Buradan başlayıp Özgürlük meydanında son bulan bu caddenin uzunluğu 1.2 km. Bu cadde Kiev’in kalbinin attığı yer.

Cadde trafiğe kapatılmış. 12 Mayısta yapılacak olan Euruvision şarkı yarışması için büyük bir sahne kurulmuş. Sahnede her akşam canlı müzik yapılıyor. Sanki tüm Kiev oraya toplanmış. Sekiz şeritli caddede ve kaldırımlarda kalabalıktan zor yürünüyor.

Erol’la buluşup bu caddeye vurduk kendimizi. Caddenin sonuna kadar yürüdük. Döndük, öbür tarafından bir kez daha yürüdük. Sokak çalgıcıları, akrobatlar, ressamlar, seyyar satıcılar ve tabi ki dilenciler. Her köşe başı bir başka alem.

Caddenin tam ortasında Belgium Cafe’ ye oturduk. Soğuk biralar eşliğinde gelen geçeni seyre daldık.

Bu kalabalık mı bizi yordu? Bira mı etkiledi? Bilmiyorum. Erol: “Ağbi çok yorgun görünüyorsunuz. İsterseniz karşıda “Turkish Haus” diye bir Türk lokantası var. Yemeğinizi yiyin dinlenin. Size söz. Ben yarın geleceğim ve hiçbir ücret istemeden sizi gezdireceğim” dedi. Erol’un önerisini kabul edip kuvvetli bir akşam yemeğinden sonra bir iki şişe votka alıp evin yolunu tuttuk. Eve giderken de caddenin gece halini görüntüledik.




Gerçekten yorulmuşuz. İyi uyuduk, dinlendik. Sabah Erol’la buluştuk. İlk hedef  dün akşam da turladığımız Khreschatyk ( Kresçatnik) Caddesi

Yukarıda da belirttiğim gibi burası, Kiev’in ana caddesidir. Buradaki yapılaşma, 18.yüzyıl sonlarında başlamış. Cadde kestane ağaçlarıyla çevrili, dünyaca ünlü mağazalar, kafeler ve restoranlar dolu, zarif bir cadde.

Düne göre kalabalık azalmış. McDonald’s ın yanında Khreschatyk (Kresçantik) metro durağı var. Kiev Metrosu dünyanın en büyük metrolarından biri diyorlar ama sadece üç hattı var. Daha sonra sık kullanacağımız kırmızı hat buradan geçiyor. (Kiev’ de metro istasyonları çok derinde. Çok hızlı hareket eden yürüyen merdivenlerle dakikalarca iniyorsunuz. Savaş zamanlarında sığınak olarak da kullanılmışlar.)

 McDanald’s a yüzünüz dönük sağdaki sokağa girerseniz self servis Ukrayna yemekleri, McDonald’s tan meydana doğru yürürseniz 2. binanın altında LOKANTA yazan yerde self servis Türk yemekleri bulabilirsiniz. Hem ucuz hem de lezzetlidirler.

Karnımız tok olduğu için her iki yeri de şimdilik pas geçtik. Ancak Kiev’deki tüm yemeklerimizi de bu lokantalarda yedik.



    Ukrayna yemekleri

Yolun sonu Özgürlük Meydanı

İstanbul için, Taksim Meydanı ne ise, Kiev içinde Özgürlük Meydanı aynı anlamı taşıyor. Özellikle hafta sonlarında bütün şehir halkı, buraya akın ediyor. Havuzlar, heykeller, gezinenler, gerçekten güzel bir yer.

Bir zamanlar, burası ormanlık bir yermiş. 10.yüzyıla kadar, burası “Yüksek Koru” diye isimlendiriliyormuş. Kiev şehrinin inşasında, kullanılmak üzere, ağaçlar kesilince, kocaman ve boş bir alan ortaya çıkmış ve meydan  oluşmuş.

1991 yılında, Ukrayna’nın, Sovyetler birliğinden ayrılması için yapılan gösteriler ve toplantılar, aylarca bu meydanda düzenlenmiş ve sonunda, meydandaki Ukrayna halkının isteği gerçekleşmiş. Ukrayna, Rusya’dan ve Beyaz Rusya’dan ayrılmış.

Daha sonraki dönemde ise; 2004 yılında, Başkanlık seçiminden sonra, yine Ukrayna halkı bu meydanda toplanmış ve seçim sonuçlarını protesto etmişler, ama aylarca süren bir protesto. Dünyaca ünlü “Turuncu Devrim” bu meydanda yapılmış.

Meydanın altında büyük bir alışveriş merkezi var. (Globus) Orta yerde şehrin kurucularının heykelleri bulunuyor. Sembolik olarak şehrin giriş kapılarından biri de bu meydana kurulmuş.

Meydanın bir köşesinde de ressamlar, hediyelik eşya, magnet, pul, giyisi… satan seyyarlar var.


    Özgürlük Meydanında Eurovision süslemeleri

    Cam kubbenin altı alışveriş merkezi

    Sembolik şehir kapısı

     Özgürlük Meydanından görüntüler




Meydandan taksiyle Savaş Müzesi’ ne   (Museum of the Great Patriotic War) gidiyoruz.

Burası, 2. Dünya Savaşı zaferi anısına yapılmış olan bir yer. Açık ve kapalı alanları var. Açık hava kısmında ölümsüz ateş, ikinci dünya savaşında kullanılan silahlar ve vatan ana heykeliyle zafer gününde tören yürüyüşünün yapıldığı yürüyüş yolu bulunmaktadır.

Biz gezerken askerler zafer günü (8 Mayıs) provalarını yapıyorlardı.

Kapalı kısım ise vatan ana heykelinin altındadır ve burada 2 Dünya Savaşı’na ait belgeler, resimler ve katliamlarda kullanılan araçlar sergilenmektedir. Müze içerisinde savaşta kullanılan her türlü araç gereç kalıntısı var. (Bir köşede düşmüş bir uçak, karşısında insan kemiği öğütme makinesi, giyotin, savaşta kullanılmış motosikletler, insan derisinden yapılmış eldiven, insandan yapılmış sabunlar, müzik aletleri, askerlerin  kullandığı eşyalar, günlükleri, fotoğrafları, notları her şey sergileniyor.)

Müzenin girişinde de Donersk tarafında yapılan savaşta kullanılan ve ele geçen  malzemeler sergilenmiş. “Bir ay öncesine kadar bunlar yoktu.” Dedi rehberimiz.

3 saat boyunca, savaşın gerçekten bir insanlık suçu olduğunu konuşarak her tarafı geziyoruz. Dileriz dünyamız böyle bir acı daha yaşamaz.


    Savaşta kullanılan araçlar


     Sönmeyen ateş
     İnsan derisinden eldiven
    8 Mayıs kurtuluş günü hazırlıkları.

                                      Vatan Ana Heykeli
     İdam sehpası
     Giyotin


Uzaktan, parıldayan kubbelerini gördüğümüz yere doğru yürüyoruz. Kısa bir yürüyüşten sonra ulaştığımız bu yer,  Azizler Şehri Pecherska Lavra  

Pechersk Lavra, 1051 yılında yapılmış ve yıllar boyunca genişletilmiş büyük bir manastırmış. İçerisinde pek çok ortodoks kilisesi bulunuyormuş.

Yeterince kilise gördüğümüzden burasını gezmeyi bir başka Kiev ziyaretine bırakıyoruz.

Rehber Erol’un söylediğine göre; buraya gelen Ortodokslar hacı oluyorlarmış. Burası Unesco Dünya Kültür Mirasları Listesinde de yer alıyormuş.

Pecherska Lavra
 








Lavra'nın yanından geçerek  Mariyinsky Sarayı’nın bahçesinden şehri ikiye bölen Dinyeper nehrini ve karşı yakayı seyrediyoruz.

      Dinyeper Nehrinin karşı tarafı
 



Arsenal durağından metroya binerek Dinyaper üzerindeki durağa gitmeye karar veriyoruz. Kırmızı hatla Dnipro (122) durağına giderseniz. (Kiev’de her durağın adının yanında bir sayı da var. Adını bilmesek bile, sayısından durağı bulabiliriz.) Nehir üzerindeki köprüde iniyorsunuz. Buradan Dinyeper nehrini, Kiev manzaralarını seyredip yolun karşısına geçip metroyla  ücretsiz olarak geri dönebilirsiniz. Manzarayı fotoğrafladıktan sonra kırmızı hatla Khreschatyk caddesine dönüyoruz.

       Dinyeper Nehri




Cadde üzerinde ilk durağımız yukarıda bahsettiğim Ukrayna lokantası. Rehber Erol’un da yardımıyla yiyeceklerimizi seçip, bir güzel karnımızı doyuruyoruz.

Artık Erol’la vedalaşma vakti. Kendi, istersek kalabileceğini söylemesine rağmen iyi niyetini suistimal etmemek için vedalaşıyoruz.

3 kişi 1 günlüğüne 100 dolara anlaştığımız rehberimiz Erol (+380 68 089 6762)

2 gün boyunca bizi Kiev’de gezdirdi. Efendiliği, bilgisi ve sorun çözmedeki pratik zekasıyla bizi kendine hayran bıraktı. Artık Kiev’de bir dostumuz olduğunu biliyoruz. Buradan kendisine bir kez daha teşekkür ediyoruz.

 

Yarın gece Lviv’e döneceğiz. Biraz dolar bozdurduktan sonra (100 dolar 2610, 100 Euro 2830, 100 Ruble 0,435 grivni. Lviv’de yoktu, Kiev’de para bozdururken günün tarihini, bozdurduğun paranın cinsi ve miktarı yazan bir evrak hazırlıyorlar. İmzalıyorsun bir kopyasını da sana veriyorlar.) Alışveriş yapmak üzere Arena City’ nin hemen alt tarafındaki Gulliver alışveriş merkezine gidiyoruz.

Gerçi dönerken Lviv Havaalanından da alacağız ama, ne olur ne olmaz diye viski ve votka alıyoruz. Litrelik Whit Hours viski 320, litrelik Nemiroff Preminum votka 96 grivni. Daha ucuz votkalar  da var.

Kiev’deki son gecemizi Khreschatyk (Kresçantik) caddesinde ki kafelerde geçiriyoruz. Gece saat 24.00’ den sonra etraf iyice sakinleşti. Cadde boyunca bir tur atıp eve dönüyoruz.

 Kiev’deki son sabahımıza erken uyandık. Kahvaltımızı yapıp bavulları topladıktan sonra kırmızı hat metro ile gara gidiyoruz. Gar binasının alt katında emanet odaları var. Küçük valiz, çanta 20 grivni. Önce gişeye parayı ödüyorsunuz o makbuzla karşıdaki odaya bavulunuzu teslim ediyorsunuz.

Ayrıca kilitli dolaplar da var. Biz kullanmadık.

Bavulları bırakıp  gardan çıkıyor, geldiğimiz metro ile Hidropark’ gidiyoruz. (Lisova yönüne giden kırmızı hat. Hidropark durağı)

 Burası 188 hektar arazi üzerine kurulmuş, Dinyeper nehrinin ortasında yer alan bir ada. Kıyı kısmı tamamen kumla doldurulup plaj yapılmış.
     Hidro Parktan görüntüler




  Hurda malzemelerden yapılmış spor aletleri

Ada üzerinde plajlar, spor yapabileceğiniz alanlar, parklar, kafeler var. Burası Kiev’in denizi. Sıcak havalarda Kievliler için bir eğlence ve dinlenme mekanı.


Hidro parktan Özgürlük Meydanı’na dönüyoruz. Şimdiki hedefimiz Podol-Kardeşlik Tepesi.  Özgürlük Meydanı’ndan 630 m. Yürüyerek gidiyoruz.

Şehrin en güzel manzaralarının görülebileceği bir yer burası.

Şehrin yemyeşil manzarası büyüleyici. Ünlü Alman Edebiyatçı Goethe Kiev için: “İçinde parklar olan şehirler gördüm, ama parkın içinde şehri ilk kez görüyorum.” demiş. Kiev, gerçekten yemyeşil. Özellikle bu tepeden baktığınızda, yeşilliği daha iyi görebiliyorsunuz.

    Podol Kardeşlik Tepesi

    Podol Tepesinden Kiev görüntüleri




Podol Tepesi’ndeki Prens Vladimir’in heykeli arkasında yeşillikler içindeki yoldan yürüyerek Dinamo Kiev’in ilk stadyumuna “Valeriy Lobanovsky Dynama Stadium” a  gidiyoruz. Gruptan biri futbol antrenörü olunca bu ziyaret kaçınılmaz oluyor.
“Dinamo Kiev 1927 yılında kurulmuş, Ukrayna futbolunun en başarılı futbol kulübüdür. 80'li yıllarda "Yüzyılın Takımı", "2000'li Yılların Takımı" olarak nitelendirilmişlerdir. SSCB döneminde de en çok kupa kazanan futbol takımıdır.
Sovyet Premier liginde 28 şampiyonluk, 20 Sovyet kupası, 9 Sovyet Süper kupası 2 UEFA kupa galipleri, 1 UEFA Süper kupası sahibidir.”
Dinamo Kiev stadına elimizi kolumuzu sallayarak girdik. Kapılar açık. Ne polis ne de güvenlik var. Çimlerin üzerine uzandım. Tribünlerle oyun alanı arasında hiçbir engel yok. Modern bir stad değil. Kapalı tribün yok.
Kiev Olimpiyat Stadı yapıldıktan sonra buranın pek bir önemi kalmamış gibi…
Stadyuma adını veren ve stad önünde heykeli olan Lobanovsky, Dinamo Kiev’in ve Rus milli takımının teknik direktörlüğünü yapmış bir futbol adamı.
Saat 16.00 Bugün 19.30’ da Dinamo Kiev’in bu stadta maçı var ama bizimde gezecek yerlerimiz var. Stad çevresine yavaş yavaş polisler gelmeye, güvenlik önlemi almaya başladılar.



Stad gezisini tamamladıktan sonra, Özgürlük Meydanına dönüyoruz. İstikamet
Prenses Olga anıtı ve St. Michel’s Golden-Damen Monastery Katedrali.
Meydandaki cam kubbeye arkan dönük karşıya baktığında sağa ve sola giden iki yoldan başka karşında 4 sokak vardır. Sağdaki sokağı (Mykhailivs’ka St. ) izleyerek 520 m. yürürsen geleceğin  meydanda beyaz taştan yapılmış  Prenses Olga anıtını görürsün.
“Bin yıl önce, belki de daha öncesinden bir hikaye. Olga'nın kocası bir Slav kabilesi tarafından öldürüldü. Bu kabileden bir kişi Olga ile evlenmek istedi. Olga'yı ikna etmek için gönderilen 20 kişi Olga tarafından canlı canlı yakıldı. Olga daha sonra kabileye teklifi kabul ettiğini, ancak yol boyunca ona eşlik etmesi için adamlara ihtiyacı olduğunu söylüyor. Bu sefer de gelen eşlikçiler ile girdiği hamama onları kitleyerek binayı ateşe verdi. Buna rağmen akıllanmayan Slavlar, Olga'yı bayram kutlamasın çağırdılar. Bu sefer Olga askerleri ile birlikte gelip kabilenin yaşadığı tüm şehri ateşe verdi ve 5000 tane Slav'ı diri diri yaktı.”         https://onedio.com
 
Anıtın sağ tarafındaki kulenin altından geçerek St. Michel’s Golden-Damen Monastery Katedraline giriyoruz. (Altın kubbeli katedral 1108 yılında, Pres Yaroslav’ın torunu tarafından yaptırılmıştır. Eski Rus mimarisinin en güzel örneklerinden biridir.)
    St. Michel’s Golden-Damen Monastery Katedrali


Burayı gezdikten sonra kulenin altındaki kapıdan çıkıp sağa, sütunlu beyaz binanın yanındaki yola giriyoruz. (Desyatynna St.) 500 m. kadar yürüyerek  St. Andrew’s Church geliyoruz.
 (Bu Kilise, Ukrayna'nın başkenti Kiev'de bulunan 18. yüzyıl ortasında inşa edilmiş, barok tarzda bir Ortodoks kilisesidir.
Kiev'in en eski caddelerinden olan Andrevski Yokuşu'nun başındadır. Kiev'in sembollerinden birisi olan yapı, 1744 yılında şehri ziyaret eden Rusya imparatoriçesi Yelizaveta'nın emri ile 1749-1754 yılları arasında inşa edilmiştir.)
    St. Andrew’s Church


Kiliseden başlayıp, (Kilisenin olduğu bölgeye Çar Tepesi de deniliyor.) Dinyeper nehrine kadar inen yol Andrevski Yokuşudur.  
(Eskiden, Çar Tepesinden aşağı inen bu caddede esnaf ve sanatkarlar, mallarını satarlarmış ve buradan aşağıdaki semt, şehrin en fakir semtlerinden biriymiş. Ama, bugün, bu semt  şehrin en zengin ve en güzel yerlerinden biri olmuş. Şehir bir zamanlar, yönetim merkezi olan üst şehir ve halkın yaşadığı alt şehir olarak ikiye ayrılırmış.)
Burası Kiev'in turistik merkezidir. Yokuş boyunca sağlı sollu Ukrayna'ya ait tarihi ve kültürel hediyelik eşyaların satıldığı standlar kurulmuş.
El yapımı dokuma kilim, nakış, dantel, küçük nazarlık benzeri objeler, Lenin ve Stalin heykelcikleri, ahşap ve parke kutular, boyalı paskalya yumurtaları, matruşkalar, magnetler… Her türlü hediyelik ve hatıra objeleri bulmak mümkün.  Beğendiğiniz herhangi bir şeyi satın almadan önce, mutlaka pazarlık yapın.
    Andrevski Yokuşu veya Sokağı

Kilisenin hemen yanındaki parktan Kiev görüntüleri


Tepedeki bu parkı da gezdikten sonra tekrar Prenses Olga anıtının olduğu meydana iniyoruz. Hem bu alan hem de karşıda  “St. Sophia’s Cathadral” in olduğu alan değişik renk ve desenlere boyanmış paskalya yumurtalarıyla süslenmiş.



Yol kenarına da yiyecek içecek stantları kurulmuş. Oldukça canlı bir bölge.
1645 yılında, Osmanlı ve Litvanyalı’larla savaşıp, Ukrayna ve Rusya’nın birleşmesini sağlayan kişi olan Boğdan Hmelnitsky heykelinin yanından geçip St. Sophia’s Cathedral’ e gidiyoruz.
 (Bu katedral, 1037 yılında, Prens Yaroslav tarafından, şehrin gücünü göstermek için yaptırılmış. 13 altın kaplama kubbesi ve 11. yüzyıldan kalma, mozaik ve freskleriyle ünlü. Şehrin en eski kilisesidir.)
Ne yazık ki buraya giriş ücretli. Ne kadar olduğunu bile sormadan geri dönüyoruz.
 St. Sophia’s Cathedral



Katedralin solundaki caddeden (Volodymyrska)  yürüyerek (750 m.) Golden Gate’ e  (Altın Kapı) geliyoruz.

     Golden Gate  

Kiev prensliğinin kurucusu ve Kiev'i şehir devleti haline getiren Yaroslav Mudri 1017-1024 yılları arasında Bizans'la o dönemde olan sıcak ilişkilerden etkilenilerek ve Bizans'taki mimariden esinlenerek şehre giriş kapısı ve şehrin çevresine surların inşa edilmesine karar verir.

Zamanla şehrin çevresindeki surların yıkılmasına rağmen giriş kapısı günümüze kadar yıkılmadan ve orijinal dokusunu koruyarak kalmıştır.

Yapıldığı dönemde şehre giriş-çıkışın sağlandığı üç kapıdan biri ve günümüze kadar ulaşan tek kapıymış.

 Kapının hemen yanındaki parkta bulunan kafeye oturup dinleniyoruz. Burada da bira sudan ucuz. ( Bira 30, su 40 grivni)

 1867 yılında açılan, Kiev Opera Binası da yolumuzun üstünde. Barok mimari özellikleri taşıyan bina gerçekten gösterişli. İçeriye bir göz atmak istesek de  her yer kapalı, sadece gişe açık.

    Kiev Opera Binası



Opera binasının az ilersindeki St. Volodymyr’s Katedrali sarı beyaz rengiyle hemen dikkati çekiyor. Masal kitaplarından fırlamış gibi görünüyor.

“Kiliseyi dünyaca ünlü yapan;  adını, Hıristiyanlığı Slav diyarına getiren Kinyas Vladimir'den alması ve özellikle de mozaiklerinin benzersiz güzelliği ve büyüleyiciliği. Döneminin en pahalı ve en güzel kilisesi. Ukrayna ortodoks  

kilisesinin  de  merkezi”.
Kilisedeki kadınların başları kapalı. İçerisi de gerçekten muhteşem.

St. Volodymyr’s Katedrali




Kilisenin önündeki caddeden Meydana doğru iniyoruz.

Gelmeden önce yaptığım internet araştırmalarında, Kiev’de gezilmesi gerekli olan yerler listesine aldığım her yeri gezmiş olduk. Bundan sonra tren saatine kadar Özgürlük meydanındaki çimlerin üzerine uzanarak vakit geçiriyoruz.

Yine kırmızı hat metro ile gara gidiyoruz. (Kiev’de metro bileti 4 grivna. Bilet makinelerden ve istasyonlardaki gişelerden alınıyor.)

Hava hafiften kararıyor. Gar çevresinde elinde bira, şarap şişeleri olan tipler var. Bavulları alıyor gar dışında çimenlik bir alana oturuyoruz.

Kiev Gar’ı oldukça büyük. 14 ayrı peron var. Avrupa’nın her tarafına tren bağlantısı var.

Yapı olarak Lviv Garı’ na çok benziyor. Tek fark Lviv’de peronlara gitmek için alt geçit kullanılıyordu, burada peronlara üzerindeki   geçitle ulaşılıyor.      

Kiev Garı



Gar girişindeki 2 büyük ışıklı tabela  dönüşümlü olarak, Kril ve Latin Alfabeleriyle trenlerin hareket yer ve saatlerini gösteriyor. Trenin hangi perondan kalkacağına buradan bakıyoruz.

Bizim trenimiz 1 nolu perondan kalkacak. Vagonumuzu ve kompartımanımızı bulup yerleşiyoruz.

Kompartımanlarda  oturulan yerlerin üzerine sermek için şilte var. Ayrı bir paket içinden nevresim, çarşaf, yastık kılıfı ve küçük bir havlu veriliyor. Kiev’den bindiğimiz tren, geldiğimiz trene göre daha lüks. Kompartıman ve yataklar daha konforlu. Tuvaletlerin boş olup olmadığını gösteren kırmızı yeşil ışıklar var. Kompartıman için havalandırma var. Eh bir de hızlı gidiyor. Elbette pahalı olacak!

Önce yataklarımızı yapıyor, sonra da kuruyoruz çilingir soframızı. Bu artık son gecemiz Ukrayna’da. Trenin hareketiyle birlikte “Nazdoraviya”

 Sabah saat tam altıda Lviv’deyiz. Yapacak işimiz, gidecek yerimiz yok. 10’ar grivni ödeyip interneti de olan bekleme salonuna giriyoruz. Sosyal medya hesaplarında bir müddet oyalandıktan sonra oturduğumuz yerde uyukluyoruz.

 3 saat kadar garda oyalandıktan sonra 2’şer grivna ödeyip 9 nolu tramvayla Rynok meydanına gidiyoruz. (Biletler vatmandan alınıp tramvay içindeki makinede deliniyor.) İstikamet Antalya Restaurant. Bavulları bırakıp sabah çorbamızı içince kendimize geliyoruz.

Saat 14.00’ a kadar alışverişi tamamlayıp havaalanına gitmemiz gerek. Önce çikolata fabrikasına gidiyoruz. Onu mu?  Bunu mu?  alalım derken epey vakit harcıyoruz. Parfümcüleri dolaşıyoruz. Magnet, Ukrayna giyisisi satıcıları derken zaman geçiyor. 8 gün boyunca ilk kez bu gün yağmur yağıyor. “Gökyüzü bile biz gidiyoruz diye ağlıyor.” diye espiri yaparak Antalya Restaurant’ta öğle yemeğimizi de yedikten sonra pazarlıksız 150 grivniye taksiyle havaalanına gidiyoruz.

Havaalanında bilet ve pasaport kontrollerinden sonra girilen alanda 2 adet gümrüksüz satış mağazası var. Özellikle yerel votkalar çok ucuz. Sigara şehirden pahalı. Eğer içiyorsanız sigaranızı şehirdeki büfelerden alın.

Bekleme yerinden uçakların iniş kalkışını izleyebiliyorsunuz. ( Bizimki dahil, 2 saat içinde 2 uçak indi.)

Büyük bir alan olmamasına rağmen kalabalık yok. Uçağımızın kalkış saatine dek oyalanıyoruz.

Ve elveda Ukrayna…

 

3 kişi bu gezi boyunca ne kadar harcadık?

Uçak biletlerini hesaplamıyorum. ( 4 ay  önceden 500’ er liraya almıştık.)

Lviv’de 2, Kiev’de 3 gece konaklama           357 dolar

İki rehbere ödenen                                         200 dolar

Trenle Kiev’e gidiş geliş                                80  dolar

Şehir içi taksi ücretleri toplamı                     20   dolar

 

3 kişi 7 gece 8 gün zorunlu masraf toplamı 657 dolar.  Yeme içme ve hediyelikler için de ben 200 dolar bozdurdum. Benim toplam harcamam 419 dolar oldu.

Ukrayna’ da kaldığımız sürece hiçbir olumsuzlukla karşılaşmadık. Adres sorduğumuz kişiler ellerinden geldiğince yardım ettiler. Gençler genellikle İngilizce biliyorlar. Özellikle Kiev’ de, Eurovision finali nedeniyle her yerde polis vardı. Herhangi bir güvenlik sorunuyla karşılaşmadık.

 

Ukrayna ile ilgili birkaç ilginç bilgi ile bitiriyorum.

“Seyahatte kalın…”

 

Ukrayna dünyada en fazla alkol tüketilen beşinci ülke. Bu sıralamada Moldova, Rusya, Macaristan ve Çek Cumhuiyeti Ukrayna’nın önünde. İstatistiklere göre, 15 yaşın üzerindeki ortalama bir Ukraynalı yılda 15,6 litre alkol tüketiyor.

 

Ukrayna, dünyada en fazla üniversite mezunu olan dördüncü ülke. Yüksek eğitim sahibi Ukrayna vatandaşlarının oranı Avrupa ortalamasından fazla.

 

Paris’te 1934 yılında düzenlenen yarışmada, Ukraynaca, İtalyancadan sonra “en melodik” ikinci, Fransızca ve Farsçadan sonra dünyanın “en güzel” üçüncü dili seçildi.

 

Kiev’deki “Arsenal” metro istasyonu, dünyadaki en derin metro istasyonu. 1960 yılında inşa edilen istasyon, 105 metre derinliğinde.

 

Ukrayna, yüzölçümü olarak, topraklarının tamamı Avrupa’da bulunan en büyük ülke. Avrupa’da yalnızca Rusya, Türkiye ve Danimarka’nın yüzölçümleri Ukrayna’dan büyük.

 

II. Dünya Savaşı sırasında Nazi Almanyası’nın askerleri, Ukrayna’nın bereketli “kara toprak” larını yük trenleriyle ülkelerine götürdüler.

 

Dünyadaki ilk anayasalardan birini, ünlü Ukraynalı Kazak lideri Filip Orlik yazdı. Orlik, Zaporoje birliklerinin lideri seçildiği 5 Nisan 1710 tarihinde, “Zaporoje Birlikleri Hak ve Özgürlükler Anayasası”nı ilan etti.
Kaynak: http://ukraynahayat.com