BATUM GEZİSİ NOTLARI
Okumayanlar, müzik
dinlemeyenler,
Gönlünde incelik
barındırmayanlar. Pablo Neruda
Gönlümüzde
inceliğin olup olmadığını bilmem ama okumayı, müzik dinlemeyi ve yolculuğa
çıkmayı seven 3 arkadaş ağır ağır ölmemek için, bu yıl da Batum’a gidelim
dedik. (Geçen yıl Ukrayna’daydık.)
Yalova’dan Batum’a
gitmenin aslında en zahmetsiz yolu Yalova Otogarı’ndan otobüse binip, Batum Otogarı’nda
inmek. Ama yol 20 saate yakın sürüyor. O kadar bol zaman yok. Zamandan
kazanalım diyerek uçakla gitmeye karar verdik.
İstanbul’dan Batum’a
uçakla gitmenin üç yolu var:
Birincisi İstanbul’ dan direk Batum’a uçmak. En kısa
ama en pahalı yol bu. 11 Ocak 2018’
de; 7 Mayıs gidiş, 11 Mayıs dönüş için bilet fiyatı 600 liraydı.
İkinci yol, aynı uçağa
Hopa bileti alıp binmek. Hopa’da havaalanı olmadığı için paraşütle atlıyorsunuz
demeyeceğim.!! Uçak Batum’a iniyor. Hopa yolcuları polis gözetiminde Hopa’ya
kadar getirilip bırakılıyor. Hopa’dan tekrar Batum’a herkes kendi olanaklarıyla
gidiyor. Bilet ücreti 344 TL.
THY’nin 6.30 ve 16.15 ‘te
olmak üzere iki seferi var. Yalova’dan sabah uçağına yetişmek imkansız. Bir gün önceden gidip havalimanında sabahlamak
gerekiyor. 16.15 uçağı da 19.00’
da Batum’a iniyor. Hopa’ya git, geri Batum’a dön gün bitmiş olacak…
Biz
de üçüncü yolu, İstanbul’dan Trabzon’a uçakla gidip, oradan otobüsle Batum’a
geçmeyi yeğledik. İstanbul’dan Trabzon’a
uçak biletini gidiş dönüş kişi başı 214 liraya aldık. (Pegasus )
Batum’da 4 gece kalmayı
planladık. Booking.com’dan 2 yatak
odalı, merkezde bir ev kiraladık. Holiday House Spiridi, 3 kişi 4 gece için 410
lira ödeyeceğiz. ( Gidişimize 1 hafta kala ev sahibi caydı. Rehberimiz aynı fiyata
başka bir yer ayarladı.)
Batum’un
tarihi ve turisttik yerlerini hakkıyla gezebilmek için internet sitelerinde
kendisinden övgüyle bahsedilen rehber Mert İnan’la bir günlük hizmet karşılığı
100 dolara anlaştık. (Gerçi kendisini hiç görmedik. Yardımcısı Ömer, bizi sınır
kapısında karşıladı. Eve yerleştirdi. Daha sonra da şehri gezdirdi. Batum
gerçekten küçük bir kent. Gezmesi kolay. Aradığınız her şeyi bulabiliyorsunuz.
Türkçe oldukça yaygın. Rehbere gerek yok.)
Bu
hazırlıklardan sonra internet üzerinden Batum’la ilgili bilgi toplamaya
başladım. Bir de baktım ki Batum’a gitmeyen kalmamış. Yüzlerce tanıtım yazısı
var. Sanki Batum’a gitmeyeni dövüyorlar.!! Sınır geçişinde pasaport
istenmemesi, sadece nüfus cüzdanı ile geçilebilmesi nedeniyle Doğu Karadeniz ve
civarından Batum’a gitmeyen yok gibi.
7
Mayıs 2018’
de Sabiha Gökçen Havalimanı’ndan 10.20’
de kalkan uçağımız 1.15 saat sonra deniz doldurularak yapılmış, çok da büyük
olmayan Trabzon Hava alanına indi.
Trabzon Havaalanı |
Havaalanı çıkışında Havaş
servisleri var. Şehir merkezine, Rize’ye
ve Hopa’ya yolcu taşıyorlar.
Hopa servisi Rize’ye
kadar hiçbir yerde durmuyor. Rize’den sonra Çayeli, Pazar, Ardeşen, Fındıklı ve
Arhavi’ye uğrayarak Hopa’ya varıyor. Ardeşen’de 15 dakika çay ve ihtiyaç molası
var. Yol üç saat sürüyor.
Trabzon Rize arasındaki
irili ufaklı ilçe ve kasabalarda inecekler, Rize servisine biniyorlar. Hava alanı
Rize 16, Hopa 27 lira. (Mayıs 2018)
Hopa’da son durakta
inince hemen yanda taksiler var. 50 liraya sınıra gidiyorlar. İster tek binip
50 lira verirsiniz, isterseniz dörtlü grup yapıp 12.50 liraya gidebilirsiniz.
Şansımıza
Sarp Gümrük kapısı kalabalık değildi. Kapıda önce çıkış pulu alıyorsunuz. (15
TL) Pulun yapışık olduğu çıkış formuna adınızı soyadınızı, kimlik numaranızı,
doğum tarihinizi yazıp kimliğinizle birlikte görevli polise veriyorsunuz. Çıkış
kaydınız yapılıp form mühürlenerek geri veriliyor.
Sarp
sınır kapısında inşaat var. Sac levhalarla kaplı uzuuun bir yolu yürüyerek
Gürcistan kapısına geliyorsunuz. Görevli kimliğinize bakıp elinizdeki formu
onaylıyor. Artık Gürcistan’dasınız. Elinizdeki o formu iyi saklayın, dönüşte
ihtiyacınız olacak. Ne üst baş ne çanta araması yapan var. Hatta gümrük memuru
bile yoktu. Elimizi kolumuzu sallaya sallaya gümrükten de geçtik.
Kapıdan
çıkar çıkmaz -her yerde olduğu gibi- taksiciler karşılıyor sizi. Az ileride de
dolmuşlar var. Biz rehberimizi bekleyeceğimiz için sakin bir köşeye çekildik.
Meydanda taksiler, dolmuşlar, özel araçlar, bisikletliler ve ince ince yağan
yağmur var. Döviz bürosunun sundurmasına sığındık, rehberimizi bekliyoruz.
Döviz büroları ve büfeler yan yana sıralanmışlar.
Sarp Sınır Kapısı Gürcistan tarafı |
Yanı
başımızdaki sigortacı Türk plakalı araçlara yurtdışı trafik sigortası yapıyor.
“Bu sigorta olmadan sınırdan nasıl geçtiniz?”
diye soruyorum. Avrupa ve Balkanlar’da onlarca kez arabamla sınır geçişi
yaptım, ilk sorulan evrak bu sigortaydı. “Yaptırmazsan dönüşte ağır cezası var
dediler, bıraktılar.” diyor Ankaralı
şoför.
Az
sonra rehberimiz Ömer, arabasıyla gelip bizi alıyor. Eve kadar 17 km .’lik bir yolumuz var.
Yol boyunca etrafa bakarak konuşuyoruz. Geçtiğimiz yerlerde fakirlik gözle
görülebiliyor. Sovyetlerden kalma binaların bakımsızlığı bizi şaşırtıyor.
Ev
sahibimizle buluşup, 27 katlı binanın14. katındaki dairemize yerleşiyoruz.
Balkondan çevredeki binalara ve manzaraya bakıyoruz.
Dairemiz bu binanın 14. katında |
Balkondan manzaramız |
Kule vinçler inşaatların devam ettiğini gösteriyor. |
Yüksek binaların önü Karadeniz. |
Sovyetler Birliği
zamanında Rusya’nın Antalya’sı olan Batum, bugün de turizm alanında önemli
yatırımlara ev sahipliği yapıyor. Etrafımızda gördüğümüz çok katlı binalar bu
yatırımların bir parçası.
Gökyüzüne doğru özgürce
yükselen binalarda inşaatlar devam ediyor.
Bu modern yapıların
yanında, Sovyet döneminden kalan ve hala bütün canlılığıyla içinde yaşam süren
binalarsa oldukça büyük bir tezat teşkil ediyor.
Sovyet Rusya döneminden kalan binalar |
Balkonda yeterince
oyalandığımıza karar vererek kenti keşfe çıkıyoruz. Rehberimizle sabah
buluşacağımız için keşif gezimizi yalnız yapacağız.
Doğup
büyüdüğüm kentin deniz kenarında olmasından dolayı denizi olan kentleri çok
severim. Ayrıca denizi olan kentte insan kaybolmaz. Denize sırtınızı veya
yüzünüzü dönüp, yolunuzu ve
yönünüzü bulabilirsiniz.
Biz
de evden çıkıp yüzümüzü denize dönüp yürüyoruz. 5 dakika sonra sahildeyiz. Hava
kararmak üzere. Tek tük ışıklar Karadeniz’in o kapkara görünümünü aydınlatmaya
yetmiyor.
Batum’un
boydan boya uzanan 6 km .’lik
bir sahili var. Deniz bu akşam inadına durgun. Benim yıllar önce öğretmenlik
yaptığım Karasu’da bütün hırçınlığıyla sahili döven deniz bu mu? Burada Karadeniz
iyice uysallaşmış veya güzel yüzünü bize gösteriyor.
Sahil, küçük çakıl. Kum
pek yok. Geçtiğimiz yazdan kalmış küçük kulübeler, şezlonglar, tahta yollar,
ağaç oturaklar yazın yine gelmesini bekliyorlar gibi…
Çakıl sahilin hemen
yanında yürüyüş ve bisiklet yolları, onların yanında da ağaçlandırılmış gezinti
yolu var. Bu bölgeye araç girmiyor.
Batum
sahilinde bol miktarda kiralık, normal ve elektrikli bisikletler var. Ayrıca
2,3,4 kişilik bisikletler de var. Herkes bu bisikletlerle sahil boyunda tur
atıyor. Sahilde gezinti alanları, lokantalar, dinlenme yerleri mevcut. Hediyelik eşya, magnet, çeşitli yiyecek
içecek satıcıları var. Bizim ziyaretimiz mayıs başı olduğundan sahilin canlı
halini göremedik. Ama yine de kalabalıktı. Haziran ortasından itibaren çok
kalabalık olduğunu söylediler.
Kiralık bisikletler |
Sahilin
hemen arkasında çok katlı binalar, oteller, gazinolar yer alıyor. Sahilin doğu
ucunda Batum’un turistik noktaları var. Alfabe Kulesi, dönme dolap, Ali ile
Nino heykeli, Chacha (çaça) Saat kulesi burada. Uzaktan şöyle bir bakıp yarın
etraflıca inceleriz diyerek geri dönüyoruz.
Değişik mimarilere sahip çok katlı binalar... |
Yol
üzerinde rastladığımız bir markete girip kahvaltılık ve içki alalım dedik.
Sanki bir Türk marketindeyiz. Peynir, zeytin, yoğurt vs. çeşitleri hep Türk
markaları. Votkalar adamı alkolik edecek kadar ucuz. Yerel votka markalarının
70 cl’ lik şişeleri 10- 15 Lari arasında. (Pratik olması için biz bir lariyi
iki ile çarpıp liraya çevirdik.) Gürcü
votkası ve fındıkla geceyi sonlandırdık.
Sabah
rehberimizle birlikte eski Batum’u gezdik. Sahildeki o görkemli binalardan
sonra bu bölge bize çok geri bırakılmış geldi. Eski binalar, bozuk yollar,
bakımsız sokaklar… Daha sonra konuştuğumuz bir taksi şoförü: “ Bundan 20 yıl
önce sahil tarafına kimse gitmezdi. Orası bataklık, sinek yuvasıydı. Herkes bu
bölgede yaşardı. Ne olduysa son yıllarda oldu. Sahil gelişti, bizim buralara
kimse bakmaz oldu.” diye dert yanmıştı.
Şehirde
tek olan Orta Cami ve çevresi Türk Mahallesi olarak anılıyor. Arabayı bırakıp
yürüyerek gezdik Türk Mahallesini. Ne ararsanız var. Tipik bir Anadolu
kasabası. Tek fark binaların en çok iki
katlı olması ve ara sıra görülen Gürcüce tabelalar.
Market,
berber, ayakkabıcı, lokanta, kahve… her şey var. Sonraki günlerde buradaki esnafla da epey
konuştuk. En büyük şikayetleri Türk parasının sürekli değer kaybetmesi. “Sizin
için daha iyi değil mi? Siz zaten lari kazanıyorsunuz.” diye sorduğumda, “Tamam ama bu 4 milyonluk
ufacık ülkenin parasının bizim 80 milyonluk ülkemizin parasından daha değerli
olmasını hazmedemiyoruz.” diyorlar.
Ülke nüfusunun kalabalık
olmasının değil, üretimin fazla olmasının gerektiği, paranın betona değil,
fabrikalara yatırılmasının çok çok önemli olduğu gerçeğinden hiç bahsetmedik
bile.
Rehberimizle
birlikte Gürcü yemekleri yiyebileceğimiz bir lokantaya gittik. Hingal,
haçapuri… yedik. Yanında bir duble rakı içeyim dedim, bir duble rakı 10 lari.
Votka 2 lari. Rakı bizden ithal olduğu için pahalı. İçki içmedik 4 kişi toplam
43 lari hesap verdik. Bize oldukça ucuz
geldi.
Bizi eve bırakan
rehberimizle vedalaşıp dairemize çıktık. Batum havası çok nemli. Klimasız
ortamlarda buram buram terleniyor. Duşumuzu yapıp değişik votkaların tadına baktıktan sonra
“Hadi dedik birde Batum’un gece hayatını görelim.”
Dışarı çıktık. Aslında
nereye gideceğimizi de bilmiyoruz. Hafiften yağmur da yağıyor. Duraktaki
otobüse bindik. “ Beğendiğimiz yerde ineriz, olmazsa aynı otobüsle geri
döneriz.” “Tamam mı? Tamam.”
Belediye otobüsleri
oldukça eski. Klima yok. Şoförün üzerinde bir vantilatör var, o serinlik
veriyor. Otobüse ön kapıdan biniliyor. Hemen solda biletçi var. Genellikle
kadınlar. Bileti alıp hemen yandaki sarı renkli makineden damgalatıyorsunuz.
Bilet ücreti 0.80 Lari.
Etrafa bakınıyoruz. Şöyle
canlı fıkır fıkır bir cadde görsek ineceğiz. Yağmur da peşimizi bırakmıyor.
Biraz kalabalık bir caddeye gelince iniyoruz otobüsten. Denize doğru yürüyoruz.
Az ilerde ‘Princess Casino’ var. Biz
buranın müdürüne selam getirdik Yalova’dan. “Hadi girelim de selamı söyleyelim.” Girdik. Müdürü
bulduk. Hoş karşıladı. Bize giriş kartı çıkarttı. “Etrafı gezin, oyun oynayın,
bir şeyler yiyin, için.” diyerek bizi yalnız bıraktı.
“Oyun oynayın” kısmı
hariç dediklerini aynen yaptık. Gece ikiye kadar hem etrafı izledik hem yemek
yedik hem içki içtik… Bu gazino, gazino
olalı bizim gibi beleşçiler görmemiştir.!!
Müdür torpilini yeterince
kullandığımıza karar vererek saat ikiye doğru casinodan çıkıp taksiyle eve
döndük.
Aramızda antrenör olunca sabah sporu yapmak da farz oluyor. “ Hadi, bu sabah sahili
boydan boya yürüyeceğiz, kıvırmak yok” komutuyla kahvaltıdan sonra yürüyüşe
başladık. Aslında hem gezinti hem de sabah yürüyüşü. Hafif bir ter atarız, bu arda
etrafa da bakarız diye düşündük. Sanki
herkes bizim gibi düşünmüş. Yaşlısı - genci, yerlisi - yabancısı herkes
sahilde. Hava güneşli. Dünkü yağmurdan eser yok ama nem yerinde. Bulvar boyunca
tempolu yürüyoruz.
Yol üzerinde terası
Karadeniz’e bakan bir lokanta var. “Girelim bir bakalım . Uygunsa akşam
yemeğini burada yiyelim.” diyoruz. Temizlik yapılıyor. Menüyü inceliyoruz. Et
çeşitleri var. Fiyatlar uygun. Türkçe bilen çalışan var. “Tamam akşama
buradayız. Karadeniz kenarında Rusya’ya karşı iki kadeh parlatırız . Nazım’a
selam göndeririz.”
Dünyadaki 14 alfabeden
biri olan, 33 harfli Gürcü alfabesi için İspanyol mimar Alberto Domingo Cabo
tarafından yapılmış. Her gece ayrı bir renkte ışıklandırılıyor.
Akşama doğru buraya
tekrar gelip kuleye çıkıyoruz. Alfabe kulesine çıkış 10 lari. Önce uzun bir
asansör yolculuğuyla ( Saate bakmaca 110 saniye sürüyor. Konakladığımız 27
katlı binanın 14. Katına asansör 25 saniyede çıkıyordu.) 1. Kata çıkıyorsun. 1.
katta asansör değiştirip lokanta veya seyir terasına çıkıyorsun.
Alt kapıda 10 lari verip
bilet aldıktan sonra görevli bekleyenleri asansöre bindirip yukarı yolluyor.
110 saniyelik yolculuktan sonra geldiğin transfer katında iniyorsun. Burada
bekleyen görevli seni bir başka asansöre bindirip yukarı gönderiyor. İster
lokantada istersen seyir terasında iniyorsun.
Seyir terasından veya
merdivenle çıkılan üst katından muhteşem bir Batum ve Karadeniz manzarası
izliyorsunuz.
.
Alfabe kulesinin
ilerisinde deniz feneri ve Batumi yazısı. (Gürcü Alfabesiyle yazıldığı için
öyle olduğunu zannettik. Her zaman her yerde sıkça rastladığımız bir Türk
bulamadığımızdan soramadık.)
Deniz feneri ve dönme dolabın gece görünüşü. |
Deniz feneri |
Fransızlar tarafından
1882 yılında yapılan bu fener hala çalışıyor mu bilmiyorum ama Batum’un tarihi
yapılarından biri. Turistlerin de ilgisini çekiyor.
Batumi yazısının
ilerisinde Ali ile Nino Heykeli var. İlginç bir heykel.
Yıllar önce okuduğum
Azerbaycanlı yazar Kurban Said’in ünlü
romanı Ali ile Nino’yu bu gezi öncesi tekrar okudum. Malum yaş ilerleyince
unutmalar oluyor.
Ali,
Azerbaycanlı bir han oğlu. Nino da
Gürcistanlı bir prenses. Her ikisinin de ailesi zengin ve sözleri dinlenen
aileler. Günün yönetimlerinde söz
sahibiler. Okul yıllarından beri birbirlerini seven iki genç, ayrı dinden
olmalarına rağmen çeşitli zorluklardan sonra evleniyorlar. Hani tamamen umutsuz
bir aşk hikayesi değil. Mutlu geçen birkaç yıldan sonra kızıyla
karısı Nino’yu babasının yanına gönderen Ali, Sovyet işgaline karşı yurdunu
savunurken şehit oluyor. 2010 yılında yapılan bu 8 metrelik bu heykeldeki
figürler, yavaşça hareket ederek birbirlerinin içinden geçiyorlar. İlginç bir
heykel.
Batumlu yöneticiler ilgi
çekebilmek için dünyadaki tanınmış objeleri bazılarını kopya etmişler. Ali ile
Nino heykelinin hemen yanında Londra’daki dönme dolabın aynısını yapmışlar.
(Biraz daha küçüğünü.) Sezon açılmadığı
için binemedik.
Dönme dolap gece bir başka güzel. |
Ali ile Nino heykeli ve dönme dolap |
Dönme dolap, Alfabe Kulesi ve ben. |
Dönme dolabı geçince
solumuzdaki denizi ve limanı, karşıdaki dağların yeşilliğini izleyip, “Burası
aynı bizim Karadeniz Dağlarına benziyor,” diye düşünerek (Hoş zaten Karadeniz’desin.) yürürken, birden
İzmir Konak Meydanı’na çıkıyorsun. Saat kulesi tam karşında.
İzmir’deki Saat
Kulesi’nin bir benzeri olan bu kuledeki çeşmelerden, yaz akşamları saat 19.00-19.05
arası Gürcü içkisi olan Chacha (çaça), akıyormuş.
(Bir çeşit Gürcü votkası olan chacha, marketlerde 10-15 lariye satılıyor.
Seyyar tezgahlarda ev yapımı chachanın litresi 5 lari. Armut gazozuyla içimi
güzel.)
Saat kulesinin hemen
yanında liman var. Burada motor turları da yapılıyor. Ancak “Nereye, ne zaman,
kaç para?” soracak kimseyi sabah
saatlerinde bulamadık. Daha sonra da
buralara gelmemize rağmen sormak aklımıza gelmedi. Bilen varsa yorumlara
yazsın.
Sahili boydan boya
yürüyüp teleferik binasının yanına geldik. Burası Türk Mahallesinin deniz
tarafı.
Antrenörümüz sabah
yürüyüşümüzün yeterli olduğunu söyleyince derin bir oh çekerek ilk gördüğümüz
taksiyi çevirdik.
(Batum’da
sık sık taksiye bindik. İlk başlarda her binişte pazarlık yapalım diye
düşündük, ama şehir içinde nereye gideceksek
hep 5 lari istediler. Biz de pazarlık yapmaktan vazgeçtik. Harita
üzerinden gideceğimiz yeri gösterip 5 lariyi uzatıp arabaya biniyorduk. Hiçbiri
de itiraz etmedi. Hatta biri para üstü de vermeye kalktı, almadık. Taksi
şoförleri genelde Türkçe konuşuyor. İlginç bilgiler de verdiler
yolculuklarımızda. Bazıları şöyle:
Batum’da
Sovyetler Birliği zamanında 16 çay fabrikası varmış. “ Çay ekip, biçer, toplar
fabrikaya verirdik. Şu anda bir tane bile çay fabrikası kalmadı. Eskiden gençlerimiz ya okur ya da askerlikten sonra
mutlaka bir işe yerleştirilirlerdi. Devlet kontrol ederdi. Şimdi hiç kimse
sormuyor. Şu anda Batum’da yalnız 5 tane tekstil fabrikası var. Onlar da
Türklerin. Çocuklarımız ya yurt dışına çalışmaya ya da Doğu Karadeniz’e çay
toplamaya gidiyor.” diyor Batum’lu taksici Misha ( +995555 14 29 54)
Dönüşte
Batum’ dan sınıra kadar 20 lari verdik taksiye. Bir başka gün de taksici bizi
Batum Botanik Bahçesine götürüp 2. kapıda bıraktı. O, 1. Kapıya gidip bizi
bekledi. Gezimiz bittikten sonra dönüp Batum’u da gezdik toplam 50 lari ödedik.
Fiyatlar bize epey uygun geldi. Şehir içinde süper benzin 2.52, motorin 2.35 lari.
Bir başka taksici de Batum’da taksicilik yapmak için herhangi bir işlem yapmaya
gerek olmadığını, arabanızın üzerine ışıklı TAKSİ yazısını koyup hemen
çalışmaya başlanabileceğini anlattı. Ancak bu işi bir düzene sokma
çalışmalarının da yapıldığını ekledi.)
Evde duş alıp üstümüzü
değiştirdikten sonra Türk Mahallesine geldik. Bir gün önce tanıştığımız aşçının
çalıştığı Türk lokantasında karnımızı
doyurduk. Türk yemeklerinin tamamı artı Gürcü yemekleri de var. Yukarıda da
bahsettim, yemek fiyatları oldukça uygun.
Yemek sonrası kapı önünde
çayımızı yudumlarken işletme sahibiyle uzun uzun sohbet ettik. Oradaki
Türklerin çoğu Doğu Karadeniz Bölgesinden gelmiş. Bir kısmı günlük gidip
geliyormuş. Bir kısmı ailesini de getirmiş. Ama önemli bir bölümü çift evli bir
hayat yaşıyormuş. Yiyecek içecek sektörü iyi kazandırıyormuş. Ben söyleyenin
yalancısıyım. İş açmak isteyenlere duyurulur.
Karnımızı doyurduktan
sonra Batum’u bir de tepeden görelim diyerek hemen yakındaki teleferik
istasyonunun yolunu tuttuk.
Şehrin tam içinde,
sahilde, Orta Caminin yakınında, karşıdaki Anio dağına giden teleferik var.
15 Lari karşılığında Anio Dağına gidip gelebiliyorsunuz. Harika bir
Batum manzarası izleyerek 15 dakikada tepeye çıkıyorsunuz. Tepede bir seyir
terası ve kafeterya var. Burada içkinizi yudumlayarak Batum manzarası
seyredebilirsiniz. Para ile çalışan
dürbünler de var.
Kafeteryaya takılmadık.
Terastan Batum manzarasını içselleştirdik. Bol bol fotoğraflar çektik.
Burada hediyelik eşya ve
magnet satan bir reyon da var. Havanın
daha elverişli olduğu bir zamanda soğuk bir bira eşliğinde Batum
manzarası izlemenin zevkine doyum olmayacağına eminim.
Teleferikten inip Batum
Pier’e doğru yürürken kahve molası vermek için bir kafeye oturduk.
Yol arkadaşlarım |
Çayımızı kahvemizi
içerken oradan buradan konuşuyoruz. Yan masada konuşmalarımıza kulak misafiri
olan dayı: “ Uşaklar siz Yalovalı mısınız?” diyerek yanımıza gelip, oturdu.
1999 depremine kadar 15
yıl Yalova’da inşaatlar yapan, aynı mahallede yıllarca oturduğumuz Rıza Dayı
ile tanıştık. Oturduğumuz mekanın sahibiymiş. Depremden sonra buralara gelmiş.
Oğluyla birlikte çalışıyorlarmış. Ortak tanıdıklarımız çoktu. Hepsini teker teker
sordu. “Vallahi Yalova’yı yeniden görmüş gibi oldum. Kaldığınız sürece burası
sizin yeriniz." diyerek bizi çok memnun
etti.
Taksici Misha ile de
orada tanıştık. Ertesi gün ‘Botanik Bahçesi’ ne gitmek için sözleştik.
Yapma etme dememize
rağmen kalkarken hesap istemediği gibi, taksiciye de “Ha bu uşakları evlerine
götüreceksin. Para istersen senin…….” dedi.
Eve geldiğimizde
verdiğimiz parayı taksici almadı.
Akşam
yedide evden çıktık. Sabah yürüyüşünde belirlediğimiz lokantaya doğru
yürüyoruz. Git git lokanta yok. Halbuki sabah hemencecik varmıştık. Yanlış mı
gidiyoruz diye de düşündük ama deniz kenarındaki kentlerde yol kaybedilmez
ki. Yol aynı yol ama bizde sabahki
performans yok.
Aslında
kısa ama bize uzun gelen bir yürüyüşten sonra lokantaya vardık. Terasta bir
masaya oturduk. Çakıl sahil ve Karadeniz. Karşısı Rusya. İçimden “Komünistler
Rusya’ya “ diye bağırmak geldi. Hemen yanımızdaki masada oturan genç bana dönüp
“ Abi siz de Türksünüz değil mi? Koca lokantada bir tek yabancı yok. Sanki
İzmir kordon boyundayız.” Demez mi?
Bu akşam et yiyeceğiz.
Şiş ve bonfile söyledik. Birkaç çeşit de meze getirdiler. Eh bunların yanında
rakı içmeden olmaz. 50’lik yeni rakı 75 lari. (50’lik votka 15 lari) Olsun.
Para yemeye gelmedik mi? Söyledik rakımızı da. Ayın şavkı sazın üstüne değil, Karadeniz’in üstüne
vururken, uzun bir yemekle gecemizi sonlandırdık.
Sabah
kahvaltıdan sonra, yürüyerek Rıza Dayı’nın mekana gittik. Demleme çaylarımızı
içip Taksici Misha ile Batum Botanik Bahçesi’ ne doğru yola çıktık.
Batum Botanik Bahçesi
şehir merkezinden, 8 km. kadar uzaklıkta. Taksiyle gitmek istemezseniz, Batum teleferik istasyonu karşısından 31
numaralı minibüse veya 15 nolu otobüsel de gidebilirsiniz.
Botanik bahçesine giriş
15 Lari (Mayıs 2018) Bahçeyi yürüyerek değil de elektrikli araçla gezmek
isterseniz ayrıca 5 Lari daha ödemeniz gerekiyor. Böylece bahçenin bir ucundan
ötekine yaklaşık 25 dakikada etrafı seyrederek gidebiliyorsunuz. Bizim
bindiğimiz aracın şoförü Türkçe de bildiği için değişik ağaçlar ve bitkiler
hakkında bilgi verdi. Fazla zaman ayırıp yürüyerek gezmek daha zevkli olur.
Eğer yürüyerek gezecekseniz 2. Kapıdan giriş yapıp 1. Kapıya doğru yürüyün.
Nispeten iniş olduğundan daha rahat edersiniz.
Botanik bahçesinin planı |
Elektrikli otobüs |